Baekhyun hizmetçilerinden bir tanesini çağırdı. Ona misafirleri için oda hazırlamasını söyledi. "Birazdan odalarınız hazırlanır. Şimdilik ikramlarımızın tadını çıkarın." Baekhyun gözüne yabancı gelen iki şeytana baktı. "Onlar Mara'yı görmek istedi. Jaewook ve Rowoon." diye tanıttı onları Kang. O sırada Mara'nın ağlama sesi duyuldu. Hizmetçi telaşla geldi ve ağlayan bebeği Eunwoo'nun kucağına bıraktı. "Uykusu geliyor efendim. Ama uyumuyor." Eunwoo ağlayan bebeği kendinden uzaklaştırarak Baekhyun'a verdi. Şeytanlardan oldu olası nefret etmişti. Bir bebeğe de farklı davranmayacaktı.
Baekhyun ayağa kalkarak Mara'yı kendine yasladı. "İzninizle." Kai, Baekhyun gitmeden durdurdu. Mara'yı kucağına almasıyla Baekhyun gözlerini devirdi. Mara, Baekhyun'un kollarından ayrılmasıyla tekrar ağlamaya başlarken Suho güldü. "Bu küçük şeytan ağzının tadını iyi biliyor." Bu iğnelemesine Chanyeol bir şey demedi.
"Mara uyumaz." dedi Jaewook. "Nasıl uyumaz?" diye sordu Baekhyun. Rowoon konuştu. "Mara bir şeytan. Şeytanlar uyumaz." Kai ağlayan bebeği biraz sevdikten sonra sıkılarak geri Baekhyun'a verdi. Baekhyun onun sırtına sakinleşmesi için yavaşça vurmaya başladı. "Ama bir bebek. Bebekler uyur." Jaewook burun kıvırdı. "Görmeden inanmam." Mara artık sakinleşmeye başlarken Baekhyun onu uyutmak için odasına gitti.
Ancak arkasını dönmesiyle ondan uzun olan beş adamı gördü. "Gelin, çekinmeyin." dedi göz devirerek. Mara'ya döndü tekrar. O gün söylediği ninniye Chanyeol'un gülmesi üzerine annesinin küçükken ona söylediği ninniyi söylemeye başlamıştı ve Mara bu ninninin bağımlısı olmuştu. Başka bir ninni söylemeye çalıştığında odada küçük bir kıyamet kopmuştu. Mara'nın ağlaması birkaç eşyanın devrilmesine neden olmuş ve Baekhyun bir bebeğin bu kadar güçlü olmasına şaşırmıştı.
Bebeği yavaşça koluna yatırdı ve hafifçe sallanmaya başladı. Ninninin ilk kısmını mırıldanırken Mara'nın gülmeye başlaması onu da gülümsetmişti. Sırtını delen gözler onu rahatsız etse de kucağındaki Mara ile huzurlu hissediyordu. Ninninin sözlerini söylemeye başlarken odaya Chanyeol ve Suho da girmişti. "Bir insanın kafesine hapsolmuş yatıyor, sevgili kızım küçük evimizde." Söylediği her kelime bir anıyı çağırıştırıyordu. Bu anıların içinde yer alan annesiyle nasıl kopmuştu bağları.
"Uzaktaki ışığı takip ederek kayboluyorsun. Kuşları takip et, vaat edilen o varolmayan ülkeye doğru." Annesi ile yaşayamadığı yıllar vardı. Peki şimdi neden bunun pişmanlığını yaşıyordu? Onu kendisinden uzaklaştıran annesi değil miydi? "Sevgili kızım o rüyadaki şarkımı sonsuza dek hatırla." Mara nihayet uyuduğunda söylemeyi bıraktı. "Bu kadar güzel bir sesin olduğunu bana söylemeliydin." dedi Sehun alayvari tonla. Ancak sesini oldukça beğenmişti. "Sonra beni eğlence evine sat diye mi?"
Baekhyun herkesin odasının hazırlandığından emin olduktan sonra kendi odasına geçti. Aniden kapıya yapıştırılmasıyla kaşlarını çattı. "Ne yapıyorsun?" Chanyeol da kendisine aynı şekilde bakıyordu. "Asıl sen ne yapıyorsun?" Baekhyun kollarını sıkan ellerden uzaklaştı. "Bir şey yaptığım yok."
"Seni sevmem beni küçük düşürebileceğin anlamına gelmez."
"Kimse söylediğim şeyi üstüne almazken alınan sensin. Sorunu çıkaran ben miyim?" Chanyeol Baekhyun'un yanaklarına ellerini koydu. "Seni seviyorum, bunu biliyorsun. Geçen gün tartıştık. Alınmayıp da ne yapabilirim?"
"Seviyorsan sevgini hissettirirsin. Yatak arkadaşıymışız gibi davranmazsın." Chanyeol'un gözleri kararırken Baekhyun onun yüzündeki damarlara şaşkınlıkla baktı. Aniden kendini boşlukta buldu. Kapkaranlıktı, içeride tek bir ışık yoktu. "Ne yapıyorsan hemen bunu durdur."
"Bana inanmıyorsun!" Baekhyun Chanyeol'u görmeye çalışırken üzerinde kıyafetlerinin olmadığını fark etti. Dudaklarını zorla konulan dudaklarla bağırmaya çalıştı. "Burada kimse seni duyamaz." Baekhyun ona hiçbir şekilde dokunamıyordu. Vücudunun her yerinde ellerini hissediyordu. Ancak o hiçbir şekilde görünmüyordu. Bacak arasında hissettiği acıyla nefesi kesildi. Bunu yapan Chanyeol'du ancak o değildi. Sırtına açılan yaralar da vardı. Baekhyun kesiklerden akan kandan dolayı halsiz hissediyordu. Chanyeol ondan bütün hıncını alana kadar bekledi.
Birkaç dakika sonra kendini tekrar odada buldu. Üzerinde kıyafetler vardı ama kesiklerden sızan kan kıyafetlere bulaşmıştı. "Eunwoo." dedi yüksek sesle. Bir süre sonra Eunwoo geldi ve yerde oturan Baekhyun'a şaşkınlıkla baktı. "Efendim! Ne oldu size?" Baekhyun'un kolundan tutarak kaldırdı. "Bir şey sorma. Sıcak su ve bez getir."
Baekhyun o günden sonra Chanyeol'u görmedi. Ta ki Miguk'a yolculuğa çıkana kadar. Evde kaldığı bu iki ay Mara ile aralarındaki bağı sıkılaştırmıştı. Bu yüzden ondan ayrılmak zor gelmişti. Eunwoo'ya güvense de konu bebek olunca ve Eunwoo bu konu hakkında bilgisiz olunca endişeleniyordu. En sonunda ayrılabilmiş ve arabaya binmişti. Yedi araba yola çıkmıştı. Baekhyun'un olduğu arabada Rowoon ve Kang vardı. Miguk'a gelmeyen diğer üyeler yeni gelen askerleri eğitmekle meşguldü. Baekhyun da yola çıkmadan önce anne ve babasının mezarına giderek onlar için dualar etmişti. Bundan sonra her zaman onlar için dualar edecekti.
"Daha önce hiç çocuk büyütmüş müydün?" Rowoon'un gayriresmi konuşması üzerine o da öyle konuştu. "Sayılır, kız kardeşim." Rowoon başını salladı. Diğer şeytanlar gibi soğuk değil, atılgandı. "Oldukça yeteneklisin. Neden sadece takı satıyorsun?" diyerek başka bir konu açtı Kang. Baekhyun bu sohbetin birbirini tanıma içereceğini anlamıştı. "Sadece takı satmıyorum. Suikastçıyım da. Birkaç savaşa girdiğim de oldu." diye açıkladı. Bunlar Baekhyun için takdire şayan işler değildi ancak karşısındaki iki şeytan öyle düşünmüyordu. "İnsanlar her zaman ilgimi çekmiştir. İlginç yaratıklar."
Günler süren yolculukta birçok şey hakkında konuşmuşlardı. Baekhyun çoğu zaman yatarak geçiriyordu zamanını. Verilen molalarda ise Chanyeol'u görmemişti. Belki de görmek istemediğinden gözünün önüne gelmemişti. Bu onun işine gelirdi. Biraz unutmaya ihtiyacı vardı.
İki haftalık yolculuktan sonra Miguk'a varmışlardı. "Şu heykeli patlatsam ne olur?" Rowoon'un haylaz bir şekilde gülerek söylediği sözlere Kang onaylamayan bakışlar attı. Hala saraya varmak için birkaç saat yol daha gitmeleri gerekiyordu. Henüz geceydi. Güneşin doğmasına birkaç saat vardı. Öğlen saraya varabileceklerini düşünen Baekhyun yatmaya devam etti.
Saraya yaklaşmalarına az bir vakit kala Baekhyun yüzüne vuran güneşten rahatsız olarak uzandığı koltuktan doğruldu. Güne erken başlayan insanlar hoşnutsuz bir biçimde şeytanların olduğu arabalara bakıyorlardı. Baekhyun bu bakışların normal olduğunu düşündü. Kim Meleklerin Ülkesine bir şeytanı kabul edebilirdi ki?
Görkemli saray kapıları sonuna kadar açılırken ileride bekleyen zırhlı askerleri, beyaz siyah giyinimli hizmetçileri ve en sonunda beyaz ve kırmızının uyum içinde olduğu kürkü giyen kralı gördü. Herkes arabalardan inerken onları ilk önce kralın büyük gülümsemesi karşıladı.
"Amerika'ya hoş geldiniz! Sizi burada görmek büyük şeref."
bugün resim yok ühü
neyse bu ninni gerçekten çok hoş kesinlikle dinleyiverin gjkfngjdn
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan ile Anlaşma
FanfictionBaekhyun hayatı boyunca kız kardeşini korumaya çalışır ve hayatını gizlice yaşar. Ancak bir gün kız kardeşini kaybeder ve şeytan ile anlaşma yapmak zorunda kalır. Gündüzleri takı satıp geceleri suikastçılık yapan Baekhyun, şeytan tarafından nasıl bi...