İçeri siyahlara bürünmüş iki adam girdi. Baekhyun onların rahip olduğunu düşünüyordu. "Ah, sevgili dostlarım biz de sizi bekliyorduk." İkisi de selam verdi. "Amerika'nın güneşini selamlıyoruz." Yaşı büyük olan rahip daha ketumken genç olanı daha güler yüzlüydü. "Size onları tanıtmama izin verin lütfen. Başpiskopos Joseph ve ileride onun yerine geçecek olan Felix." Başpiskoposun bakışları kibir doluydu.
"Bizi bunlar için mi çağırdın?" dedi Joseph kendisi için çekilen sandalyeye otururken. Kai çenesini avucuna yasladı. "Oldukça kırıcısın. Burada melekleri gören insanları daha çok sevdiğiniz söyleniyordu. Bize de öyle davranman gerekmez mi? Melekleri görmeyen sana rağmen biz çok kez onları gördük." Joseph Kai'nin bu tavrı yüzünden sinirlendi. "Meleklerin adını o lağım çukuru ağzına alma!" Şeytanlar yerlerinde gerilmeye başlamıştı. Felix gerginliği azaltmak adına konuştu.
"Lütfen onun kusuruna bakmayın. Yolculuğunuz umarım güzel geçmiştir." Sehun da gerginliği azaltmak için Felix ile ortak oldu. "Evet, bizi ülkelerinde ağırladığı için krala teşekkür ederiz." dedi. "Gezme şansınız oldu mu?" Felix onların daha yeni geldiklerini unuttuğu için hemen kendini düzeltti. "Ah, üzgünüm. Daha yeni geldiniz. Muhtemelen iyi dinlenememişsinizdir."
"Ah, bir hatan var Felix. Baekhyun'un gezme şansı oldu. Ülkemizi iyice araştırdığını düşünüyorum." Baekhyun kendisine fırlatılan ok ile gülümsedi. "Amacım araştırmak değildi ama bomboş bir gezinin de zaman kaybı olacağını düşündüm." Kral bu sözler üzerine güldü. "Peki işinize yarayacak bir şeyler buldun mu?" Baekhyun başını iki yana salladı. "Sadece küçük bir kızla tanıştım."
"Sadece bu kadar mı?" Kral şaşırsa da Baekhyun'un öğrendiği bilgileri öylece söylemesini beklemiyordu. "Evet, beklentinizin altına mı düştüm yoksa?" Kral gülmeye başladı. "Seni tarafıma çekebilseydim güzel olurdu Baekhyun." Suho güldü. "Baekhyun'u karşımızda bizden almayı istediğini söyleyecek kadar çok sevmiş olmalısın." Bu açık bir tehditti. Ancak Kral Alexander'ın pek umursadığı söylenemezdi. "Tabi, Baekhyun zeki ve bir erkeğe göre oldukça güzel. Güzel olan şeyleri sevmişizdir."
Odanın ısısı artarken Baekhyun bunun kendisinden dolayı öyle olduğunu düşündü. Ancak karşı tarafta oturan Chanyeol'un gözlerindeki ateş buna onun neden olduğunu ifade eder gibiydi. "Baekhyun'u alıp bu ülkeyi bize vermeye ne dersiniz?" Enji'den gelen bu cüretkar sözlere Baekhyun elini alnına vurarak tepki gösterdi. Felix'in ağzından küçük bir kıkırtı çıktı. Başpiskopos onu bakışlarıyla uyarırken herkes Felix'e bakıyordu. "Ah, üzgünüm." dedi Felix gülmesine engel olamazken.
"Neden güldüğünü öğrenebilir miyim?" Sehun yanında oturan Enji'yi dürtse de Enji meydan okuyan gözleriyle Felix'e bakıyordu. "Öncelikle saygı ifadeleriyle konuşmanızı öneririm. Birbirimizle senli benli konuşacak kadar yakın değiliz." Baekhyun arkasına yaslanmış ikili arasında süren konuşmayı dinliyordu. "İkinci olarak da bu teklifi etmeniz zavallıcaydı. Düşünmeden konuşmamanızı öneririm." Enji hissettiği sinirle elini masaya vurarken Felix de alçakgönüllü davranmayı bırakmıştı. "Çok saygısız davranıyorsunuz. Açıkçası saray komutanı olmanızı beklemiyordum. Hem de yanınızda kılıç ustası diye anılan Sehun dururken. Böyle davranmak yerine sahip olduğunuz rütbeyi hak etmeye çalışın."
Enji'nin ayağa kalkmasıyla Baekhyun da yerinde doğruldu. Kimsenin Enji'yi durduracağı yoktu. "Haddini aşma." dedi sakince. Enji öfkeyle Baekhyun'a baktı. "Tek bir söz daha savaş nedeni olur. Benim kendi halkımı tehlikeye atmak gibi bir niyetim yok. Ancak sen öyle düşünüyorsan ülkene geri dönüp kişisel savaşına hazırlan." Sehun ayaktaki Enji'yi zorla yerine oturturken Baekhyun hafifçe gülümsedi. "Yaşanılan bu durum için üzgünüz. Umarım bu saygısızlığı affederseniz." dedi krala bakarak.
"Arada öyle tatsızlıklıklar olabilir canım. Yemeğe başlayalım da ağzımız tatlansın. Servis edin." Yemekler tabaklara konulurken kimseden ses çıkmıyordu. "Bu arada söylemiş miydim? Sizde Baekhyun varsa bizde de Felix var." Baekhyun kendisine gülümseyerek bakan Felix'e aynı şekilde gülümsedi. Sesli başlayıp sessiz biten yemek sonrasında herkes odasına çekildi. Baekhyun gitmeden önce Felix ile görüşeceğine dair sözleşmişti. Felix Baekhyun'un kiliseye gelmesini rica etmiş, Baekhyun da bu isteğini geri çevirmemişti.
Diğer tarafta odalarına ilerleyen Sehun ve Enji vardı. "Bunu yapmamalıydın." Sehun Enji'yi azarlarken Enji boş gözlerle ona bakıyordu. Sözleri bir kulağından girip diğerinden çıkıyordu. "Burada böyle konuşmamalıydın." Enji kaşlarını çattı. "Baekhyun'un çabalamadan bütün övgüyü alması seni rahatsız etmiyor mu? Neden onu ezmiyoruz?" Sehun kaşlarını çattı. "Neden bunu yapayım?" Enji güldü. "Bugün yeterince gururun okşandı tabi. Onu kıskanmazsın."
"Baekhyun'un çabalamadığını nereden biliyorsun? Neden onu kıskanayım? Ben sefa içindeyken o günlerce açtı. Benim yanımda annem babam vardı ancak o kız kardeşi ile ilgilenmek zorundaydı." Kaşlarını çattı. "O zaman neden seni kıskanmıyorum?" Enji yürümeyi kesti. "Neden beni kıskanacaksın?"
"Hangi çabayla saray komutanı unvanını aldın. Ben de seni ezmeli miyim, ha?" Sehun öfkeyle onun yanından ayrıldı. Ona göre asıl şeytanlar insanlardı. Enji ise bunun somut kanıtıydı.
Gün aydınlanırken Baekhyun çoktan kahvaltısını yapmış ve kıyafetlerini giyinmişti. Kapı çalınca kapıyı açtı. "Efendim, araba hazır." Hizmetçinin dediğiyle dışarı çıkmak için adımladı. Saraydan çıktığı vakit gördüğü kişilerle şaşırdı. Chanyeol, Kai, Sehun ve Rowoon arabanın önünde bekliyordu. "Siz niye buradasınız?" Rowoon güldü.
"Günah çıkarmaya geleceğiz biz de."
Felixe bayılıyorum yaa ama hangisinin felixe benzedğine karar veremedim. siz tarafınızı seçin ama bana göre hiçbiri benzemiyorr
bu arada ben baekin söylediği ninniye ai ile coverladım dinlemek isterseniz tiktok; suhoxygen
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan ile Anlaşma
FanficBaekhyun hayatı boyunca kız kardeşini korumaya çalışır ve hayatını gizlice yaşar. Ancak bir gün kız kardeşini kaybeder ve şeytan ile anlaşma yapmak zorunda kalır. Gündüzleri takı satıp geceleri suikastçılık yapan Baekhyun, şeytan tarafından nasıl bi...