James gecenin ilerleyen saatlerinde yatakhanesine girdiğinde arkadaşlarının uyuduğunu gördü. Görünmezlik pelerinini yatağının ucuna bıraktı ve haritayı komodinin üzerine koydu. Elleri titreyerek kıyafetlerini düzenli bir şekilde çıkarmaya çalıştı.
“On altı yaşındayım James. Bilmiyorum. Bu sürecin bu kadar hızlı ilerlemesine hazır olduğumu sanmıyorum."
Ses çıkarmamak için yumruğunu ağzına tıkayan James yatağına girip perdeleri kapattı. Daha önce arkadaşlarından saklanmak için susturma büyüsü kullanmak zorunda kalıp kalmadığını hatırlamıyordu. James her zaman açık ve şeffaf olmuştu. Kendini memnuniyetle başkalarıyla paylaşırdı. Bu gece görülmek istemiyordu. Duyulmak istemiyordu. Hatta algılanmak bile istemiyordu. Bu gece James perişan durumdaydı.
Arkadaşlarının onu duyamayacağından emin olduktan sonra bir yastık alıp yüzüne bastırdı. Çığlık attı. Boğazı acıyana, kan tadı alıncaya kadar, göğsü şişip, görüşünün kenarında siyah noktalar oluşana kadar çığlıklar attı.
Yorulduğunu hissettiğinde yastığını bıraktı.
Mahvetmişti. James her şeye sahipti. Her şeye sahipti. Ve kendini kontrol altında tutamadığı için her şeyi mahvetmişti. Büyük duygular ve aşırı heyecanlı planlarla Regulus'u korkutup kaçırmıştı.
Ne düşünüyordu?
James... o bunu olduğu gibi kabul etmişti, değil mi? Regulus'un da aynı şekilde hissetmesi gerektiğini düşünüyordu. Onun kadar derin olması gerekirdi.
Ama unutmuştu. Regulus varken James kendini kontrol etmeyi unutmuştu.
Kendinden başka suçlanacak kimse yoktu. James daha dikkatli olmalıydı. Normal insanların henüz ergenlik çağındayken hayat planları yapmadıklarını düşünmeliydi.
Bunun dışında bir savaş vardı. Ve James ne olacağından emin değildi, değil mi? Peki ya her gününü son günüymüş gibi yaşamak istiyordusa? Bu gerçekten o kadar korkunç muydu?
Bilemiyordu. James bilmiyordu. Neyin çok, neyin az olduğunu bilmiyordu.
James işleri yarım bırakmaktan hoşlanmazdı. Sıradanlık onun sözlüğünde yoktu. Hiçbir zaman ılımlılıkla tanışmamıştı. Denge mi? Onu tanımıyordu.
İçeri girdiğinde, sonuna kadar içeride olurdu. Konu aşka geldiğinde asla çok fazla olamayacağını düşünüyordu. Onun için aşk her zaman iyi bir şeydi. Güvenliydi. Ilıktı. Mutluydu. Kim her zaman bundan daha fazlasını istemezdi ki?
Görünüşe göre Regulus.
Kahretsin.
'Bu sana bağlı' demişti Regulus. Ama James bunu başaramazdı. Çünkü Regulus'u ölçülü sevmeyi bilmiyordu. Ona nasıl bakacağını bilmiyordu ve onu kurtarmak istemiyordu. Regulus'un onu seçmesi için asla yalvarmazdı.
Pislik mi yapmıştı? Regulus'u kesinlikle diğer tarafa mı yönlendirmişti?
James perdeleri geri çekti ve banyoya doğru koştu. Çok kısa sürede klozete ulaştı ve midesindekileri şiddetli bir titremeyle tuvalete boşalttı.
Birisi uyanmıştı. James görüş alanında bir çift ayak belirdiğinde hâlâ klozete tutunuyordu. "Çatalak?"
Bu Remus'tu.
James, "İyiyim" dedi. Tuvaletin sifonunu çekti ve lavaboya doğru emekleyerek gitti. Orada dişlerini fırçalamak için ayağa kalktı.
Remus kapıyı arkalarından kapattı. "Poppy'ye gitmek ister misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE CASUS // JEGULUS ÇEVİRİ
Teen FictionRegulus Black kızgındı. İntikam istiyordu. Kendisine yapılan onca şeyden dolayı dünyanın yanmasını izlemek istiyordu. James Potter'la sevişmek istiyordu ama bu onun mezara götüreceği bir sırdı. İntikam, Potter'ı gördüğünde onu boğan her ne ise ondan...