kokorec99'a ithaf edilmiştir.
Keyifli okumalar♡
~Varal Asil Kayalar.
8 yıl önce.
Ellerim kotumun cebinde çatık kaşlarla önümdeki kaldırımlara bakarak yürüyordum. Burası soğuktu, burası evimiz gibi değildi. Sumru da üşürdü burada.
Ben eve gitmek istiyordum, annem biz olmadan yalnız kalırdı. Annem ben olmazsam hem yalnız hem aç kalırdı.
Babam beni ve kardeşimi de alıp İstanbul'a getirmişti. Birkaç günlük bir işi olduğunu ve bizim kafamıza göre takılmamız gerektiğini söyleyerek beni de meydana bırakmıştı.
Babamdan nefret ediyordum.
O ne annemi ne de kardeşimi hak ediyordu. Ve minik kardeşim... Annemin her geçen gün gözlerimin önünde büyüyen karnının içinde yaşayan o küçük canlı.
Onu hak etmek bir yana, onu görmesi bile yasaklanmalıydı.
Kardeşim, sana söz veriyorum. Büyüdüğümde hepinizi babamdan kurtaracağım. Ben çok güçlü bir adam olacağım ve sizi kurtaracağım.
Ben sizi mutlu edip iyileştireceğim.
Şimdi babasının sokağa bıraktığı ve hatırlanmak için bekleyen o çocuk olsam bile, büyüdüğümde söz veriyorum.
Önümdeki taşa sinirle tekme attığımda kulaklarıma acılı bir inilti ulaştı. Hemen ardından sinirli, hırçın bir kız sesi.
"Hayvan! Seni aç şeftaliler kovalasın! Gereksiz varlık!"
Bu da nesiydi?
Kafamı kaldırdığımda tekme attığım taşın ona geldiğini anladım. Beyaz çoraplı ayak bileğini tutuyor, kısa kahve saçları yüzüne geliyordu. Üzerinde kırmızı bir mont ve mavi bir etek vardı. Yüzü acıyla buruşmuş, bana onaylamaz bakışlar atıyordu.
"Ben," bir an konuşmayı unuttuğumu sandım. Garip bir içgüdüyle kendi giydiklerime baktım. Kalın bir kazak, mont ve siyah pantolonum vardı. Bu kız o etekle üşümüyor muydu? "Özür dilerim, seni görmemiştim. Çok mu acıyor?"
"Bırak tamam," yanına gelmeye çalıştığımda beni koluyla uzaklaştırdı. Eğildiği gibi kalkarak taş değen ayağına ağırlık vermemeye dikkat ederek kenardaki banka oturdu. Soğuktan kırmızılaşmış yanaklarına sıkıntılı bir nefes çekti. Başını çevirdiğinde beni hâlâ ona bakarken bulması, kaşlarının çatılmasına neden oldu. "Sen hâlâ burada mısın?"
Gitmemi mi istiyordu? Gidebilir miydim?
Bana ne oluyordu böyle?
"Yardım etmeme izin ver," hislerimin aksine düz bir surat ifadesiyle yanına ilerledim. Attığım taş orta boyutlardaydı. "Ayağın nasıl, bakabilir miyim?"
"Ayak bileğimde olduğu için ayakkabımı çıkarman gerekecek," başını kibirle dikleştirdi. "Ve ayaklarım kokuyor, hâlâ istiyor musun yardım etmeyi?"
Bunun beni tiksindirmesini ya da düşüncelerimden vazgeçirmesini bekledim, ama olmamıştı. İçimdeki hislerde hiçbir değişiklik olmamıştı.
"Olabilir," diye cevap vererek önünde bir dizimin üzerine çöktüm. Bir ayağını dizimin üzerine koyarak kırmızı rugan ayakkabıyı ayağından çıkardım. Ayakları minicikti.
Bu ilk diz çöküşüm olmayacaktı. Ben bilmiyordum, o beni hatırlamıyordu.
Ve yalan söylemişti kibirli kız. Ayakları falan kokmuyordu. Beyaz, bilek kısmında dantel işlemesi olan çorabı ayağından sıyırarak kızaran bileğine baktım. "Krem sürmemiz gerekebilir. Yanımda yok ama. Üzerine bastığında acıyor mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
içimizdeki şeftali -GERÇEK AİLEM-
Teen FictionHepimizin acıları var, bunlar bizim çekirdeğimiz. Hepimizin kişilikleri var, bunlar özümüz. Hepimizin maskeleri var, bunlar da şeftali kabuklarımız. Aslında hepimiz birer şeftaliyiz. Ve ben aslında bir Nektariye aşık oluyorum. Bu hikaye şeftalinin...