Keyifli okumalar
"Kanka ne olur ben çıkarayım, ben beş sene orada kaldım ama nasıl öğrenmişim bunu, sular seller gibi. Zaten bunların içinde iğne yok. Sadece plastik var o da canını yakmaz. Söz bak, bir şey olmayacak. Çekiyorsun çıkıyor, ben yapayım mı?”
“Lan bir yürü git yalancı!” Dedi Berkay hayretle. Uzandığı hastane sedyesinde keyfi ben konuşana kadar gayet iyiydi. “Su gibi yalan söylüyor. Vermem kolumu kimseye,” durdu yanı başında oturan Sumru'ya baktı. “Sen hariç, iste şu böbreklerin ikisi de senin.”
“Aynen salak, zaten senin idrar gibi bir sorunun yok. Ver ikisini de ne olacak.”
Berkay bana ters bir bakış attı. “Şurada romantik olmaya çalışıyorum beni bozmasana be sen!”Ona dil çıkardığım gibi birkaç kişinin olduğu serum bölgesinden çıktım. Asil kapıda tanımadığım birisiyle konuşuyordu. Adam oldukça yapılıydı ve Asil’den sadece birkaç santim kısaydı. “Asil,” dedim annesine kardeşini şikayet etmeye gelen bir çocuk gibi. Kollarımı beline sarıp başımı omzuna yasladığımda kolu belimi sardı. “Berkay serum şeysini çıkarmama izin vermiyor.”
“Hmm,” adama bir işaret verdiğinde başını sallayarak uzaklaştı. “Nasıl izin vermiyormuş, gidelim bize de izin vermesin bakalım. Zaten dayak yemeye niyetliydi.”
“Hayır kesinlikle olay çıkarmıyorsun, ateşi yeni düştü.”
Bungalovlara en yakın hastane bu devlet hastanesiydi. Acilde perdelerle ayrılmış bölümler vardı. Berkay’ın yediği ikinci serumdu. Bir ateş düşürücü, iki serum, soğuk kompres ve bir tık azarla artık eskisine yakın bir şey olmuştu.
Ama Asil onu hırpalarsa toparlayabilir miydik, şüpheliydi.
“Bana koruma o ırz düşmanını,” diye homurdandı. Şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Irz düşmanı? “Olay çıkaracağımı falan da söylemedim ayrıca,” bana yan bir bakış attı. “O senin meziyetin.”
“Adımız çıkmış dokuza inmiyor sekize!” somurtarak ondan ayrılıp içeriye yöneldim.
“Doğru söyleyeni de dokuz köyden kovuyorlar yani.” Hiç altta da kalmasındı beyefendi.
Bence bir noktada altta kalabilir. Bizim için sorun yok, ufaklığın gözlerini bağlarız.
Siz lütfen bir durulun ya. Valla. Arada nefes almak da iyi gelir diyorlar, dışarı çıkın gezin biraz.
Asil içeriye girdiğimizde durmadan Berkay’a ilerledi. Üzerine gelen bir adet dev nektari ağacını gören gariban şeftalinin gariban kankası kaşlarını çattı. Ardından sedyede doğrularak serum direğini çekiştirdi. “Alin dururken benim mi ırzıma göz diktin ulan, ne yapıyorsun!?”
“Kes zırvayı,” hiç kendini bozmadan kolunda serum olan kolunu tuttu. O Berkay’ın kolunu öne uzattığında Berkay da başını Sumru’ya çevirdi. Şaşkınlıkla ortamı izleyen Sumru artık bir sabır kupasını kazanmış bulunmaktaydı.
“Görüyorsun dimi? Abin beni suçsuz yere öldürecek. Ondan sonra çok ağlarsın mezarımın başında niye bu çocuğa bir şans vermedim diye. Hadi kalk topraktan dersin de gelemem.”
“Berkay,” dedi Sumru dişlerinin arasından. “Acıtasyon yapma.”
“Öleyim de gör! Vicdansız karı!”
“Seni parçalarım!”
“Güzel karı ama,” diye göz süzdü Berkay. “İyisinden. İyi anlamda yani. İyi vicdansız.”
Yok kurtarmıyordu. Ben şahsen inanmamıştım.
“Ne alıyorsan al şu itten,” gözlerimi kırpıştırarak ona baktığımda derin bir nefes aldı. “Ne oldu?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
içimizdeki şeftali -GERÇEK AİLEM-
Genç KurguHepimizin acıları var, bunlar bizim çekirdeğimiz. Hepimizin kişilikleri var, bunlar özümüz. Hepimizin maskeleri var, bunlar da şeftali kabuklarımız. Aslında hepimiz birer şeftaliyiz. Ve ben aslında bir Nektariye aşık oluyorum. Bu hikaye şeftalinin...