27_๑ Marshmellovdan kalpler

497 51 71
                                    

hayallerimin_katili'ne ithaf edilmiştir.

Keyifli okumalar♡

Zihin ya da bilinç altı, bir insanın en büyük düşmanıydı. En iyi arkadaşı, en yakın sırdaşıydı bazen.

Bir insanı en çok kendisi incitirdi. Vicdan öyle bir yük olurdu ki kimsenin yapamadığını yapardı. Şimdi benim vicdanım ve zihnim birleşerek büyük bir oyun oynuyordu bana.

Çünkü gözlerimin önündeki manzaranın başka bir açıklaması olamazdı. Bu bazen beni çok korkutuyordu; sınırımın olmaması, etik değerleri bile bazen umursamamam, canım yandığında ne yapacağını bilemeyen yaralı bir hayvana dönüşerek etrafa saldırmam beni çok korkutuyordu.

Ya bir gün bunu kendime de yaparsam? Ya en sevdiklerine de zarar verirsem? O zaman ani duygularım gelip geçtiğinde ne yapacaktım? O yükle yaşayabilir miydim?

Sevdiğinizin kanının ellerinizde olması sizi kahretmez miydi? Bu beni yıkmaz mıydı? Dizlerimi kanatmaz, kanatlarımı kırmaz mıydı?

Yıllarımı verdiğim insanlara ne kadar kinli olsam da onlara zarar vermeye dayanabilir miydim? Ben o kadar kalpsiz miydim?

Ellerimdeki kırmızı renge bakarken titreyen kirpiklerimden bir damla yaş süzüldü. Çenemden ilerleyerek kan içindeki ellerime düştü.

"Lütfen," ne için yardım istiyordum veya ne için yalvarıyordum, unutmuştum. Algılama yetimi kaybetmiş bir şekilde ellerimi hızla üzerimdeki siyah elbiseye silmeye başladım. Dizlerimin üzerinde yerdeyken ağlamam ben anlamadan şiddetlenmeye başladı. Yırtmacımdan içeriye sızan ellerimden, bacaklarıma kan bulaştı. Onca hevesle giydiğim elbise kanlara bulanmıştı. "Nolur, hayır, olmaz."

Kendimi kaybetmiş bir şekilde ağlayarak durmadan ellerimi elbiseye siliyordum. Hayır, gözlerim önünde bile bile bunu yapmış olamazdım. Ben kalpsiz değildim. Ben intikam alırdım, can değil.

Ellerimin acıdığını, derimin tahriş olduğunu düşündüm ama umrumda olmadı. Hissedemiyordum. Bedenim tek bir duygu tarafından konrtol ediliyordu. O da yaşadığım tarifi imkansız acıydı.

Ben daha annemin ölümüne alışamamışken ellerim kana mı bulanmıştı? Dudaklarım büzüldü bir çocuk gibi. "Özür dilerim, gerçekten özür dilerim."

Her şey için. Doğduğum için bile.

Bir el çenemi kavrayarak başımı kaldırdı. İnatla gözlerimi açmadım. Açıp kana bulanan ellerimi ve elbisemi tekrar görmek istemiyordum. Hayır, ben yapmamıştım. Ben yapmazdım.

"Gözlerini aç."

"Yapamam."

"Bana bak," sıkıntılı bir nefes aldı ve titreyen bedenimi kucağına çektiğini hissettim. Asil'in beni rahatlatmasını istemiyordum, onun gözlerini görmek ve bu acıyı hafifletmek istemiyordum. Sonuna kadar çekmeliydim yaptığım şeyin acısını. "Ağlama daha fazla."

"Özür dilerim," diye tekrarladım. "Özür dilerim, özür dilerim." Kendimi kaybetmiş bir şekilde iki kelimeyi tekrarlıyordum ki onun sesi hıçkırarak bir anlığına kendi sesimi yok etmek istememe neden olmuştu.

Bana şarkı söylüyordu. Hayır, çaresizce bana ulaşmaya çalışıyordu.

Benim gibi bir enkazla daha ne kadar başa çıkabilirdi ki? Ne zamana kadar beni sevebilirdi?

Aslında kenimi sevilmemeye öyle bir alıştırmıştım ki, birisinin beni sevme ihtimali bana korkutucu geliyordu.

"Sen ağlama," dudaklarını şakaklarımda hissettim. Kolunu iyice belime sararak beni kendisine bastırdı. Hıçkırdım. "Ağlama, göz bebeğim. Sana kıyamam."

içimizdeki şeftali -GERÇEK AİLEM-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin