Bölüm 11 | Hiç bitmeyecek bir aşk.
Günümüz-20 sene sonra.
Asrın'ın evinden çıktıktan sonra kendimi eve nasıl götürdüm bilmiyorum. Yaşanan her şeyi düşünüp, aklımda kurcalamak istesem bile, buna fırsatım olmamıştı. Çünkü eve geldiğim anda babam rahatsızlanmış, onu hastaneye götürmek zorunda kalmıştık.
Sedef abla evde Nasrın ile kalmıştı. Nasrın gecenin geç bir vakti olduğu için uyuyordu. Sabah uyandığında beni göremeyecek olması onu biraz gergin yapsa da, durumu öğrenince buraya gelmek isteyecektir. Ahmet ağabeye onu buraya getirmemesi gerektiği hakkında mesaj atmıştım.
Babam içeride doktorlar tarafından muayene edilirken kapı dışında, duvara dayatılmış bekleme koltuğunda oturmuş, bekliyordum. Artık 80 yaşlarında bir adamdı. Çocuk değildim, gitme vaktinin yaklaştığını anlıyordum.
Kafamı kaldırarak derin bir nefes aldım. Dün gece olanlar da aklımda dönüp duruyordu. Aramızda ne yaşanırsa yaşansın, bana asla git demez diye düşünüyordum. Ama neden şaşırıyordum ki, on sene önce de bana git dememiş miydi zaten? Onun için o kadar da zor bir şey değil galiba bensizlik?
Kalbimde ağrı sızı, korku vardı. Kaybetme korkusu. Babam, Asrın. Asrın hâlâ benim mi bilmiyorum, ama onu her geçen saniye daha çok seviyordum. Beni kırsa da, dökse de, yerle yeksan da etse onu sevmeyi bırakamıyordum.
Birisini bu şekilde, bu kadar çok sevmek nasıl mümkün olabilirdi. Belki de haklılardı. Birisini bu kadar çok sevmek yasaklanmalı. Onu bu kadar çok sevmem haksızlık. O bensiz devam edebiliyorken, benim ona bu kadar bağlı, aşık olmam haksızlık.
Onu çok seviyordum. Bir kadın birisini ne kadar çok sevebilirse o kadar çok seviyordum. Peki bunu hissedebiliyor muydu? Kalbimi, acımı, gözlerimdeki aşkı.
Ben bunları düşünürken koridorun girişinde birini gördüm. En küçük ağabeyim. Bayin elleri cebinde bana doğru geliyordu. Onu gördüğümde vücuduma bir öfke yayılmaya başlamıştı. Onu uzun zamandır görmüyordum, görmek de istemiyordum.
Asrın'a yaptıklarından sonra onu görmek midemi bulandırıyordu. Kafasını kaldırdığında benimle göz göze geldi. Beni gördüğü anda dudaklarına gülümseme kondu.
Ayağa kalkarken, o da gelip önümde durdu. Yukarıdan aşağı beni süzerken, "10 sene boyunca nasıl daha da güzel olmuşsun merak ediyorum." demişti.
O benim eskiden diğerlerine nazaran daha yakın olduğum erkek kardeşimdi. Asrın'a yaptığından sonra tabii ki de bir daha onunla konuşmamıştım. 10 sene boyunca da sırf onu görmemek için aile toplantısına gitmiyordum.
Yüzüme tiksinti dolu bir ifade yerleştirirken, "Senin ne işin var burada?" diye sordum.
Yüz ifademi ve ses tonumu duyduğunda gülümsemesi sahte bir hal aldı. Bana, "Hâlâ kızgın mısın küçük kardeşim? Oysa Asrın bile affetti beni." demişti.
Asrın affetmiş olsa bile, ben onu asla affetmezdim. O tüm yaptıklarından sonra tekrar küçük ağabeyim olarak hayatımda olamazdı. Asrın onu affetmişti, evet. Zaten o bu hayatta benim dışında herkesi affetmiş, onlara ikinci bir şans vermişti.
Belki de gerçekten doğruydu. İnsan bu hayatta en çok da en sevdiğinden kırılıyordu. Onun bu hayatta en sevdiği insanın ben olduğunu bilmek daha da mutlu hissettirmişti. Ama ben de affedilmek istiyorum, ben de mutlu olmak istiyorum. En azından artık, yüzüme vuran güneşin sıcaklığını hissetmek istiyorum.