Bölüm 27 | Daha fazla sır yok
Günümüz-20 sene sonra
Asrın'dan
Balım yanımdan kalkıp, hızlı adımlarla merdivenlere doğru ilerlemeye başlamıştı. Az önce duyduğum bu cümleden sonra donup kalmıştım. Uzaklaşan onu izlerken öylece durdum.
Yine birbirimizden uzaklaşıyorduk. Birimiz bir şeyi yanlış anlayıp, diğerinden gidiyordu. Eskiden her zaman birbirimize sorunları anlatırdık. Artık bizim için bile birbirimizden kaçmak, bir şeyleri konuşup çözmekten kolay gelir olmuştu. Kalp kırıklıkları o kadar çok olmuştu ki, artık bunu göze bile alamıyorduk.
Fakat hayır. Yeterince ben onsuz, o da bensiz kalmıştı. Senelerce severken ayrı kalmıştık. Daha fazla bunların olmasına izin vermeyecektim, daha fazla birbirimizden kaçmayacaktık. Sır yok, aramızda bir başka biz yok. Sadece o ve ben. Yıllar önceki gibi. Yıllar önce nasıl hayal ettiysek öyle olacak.
Oturduğum yerden hızla kalkarak onun peşinden koşmaya başladım. Ona yetişebilmek için merdivenleri resmen atlayarak çıkıyordum. Odasına girmeden önce elini kavradım ve onu durdurdum. Bana çevrildiği anda dudaklarımı onun dudaklarına bastırdım.
Gözleri şokla genişlediğinde ben gözlerimi kapatıp, onu öpmeye devam ettim. Karşılık vermese bile, benden geri çekilmemişti. Uzun bir öpücükten sonra geri çekildim. Fakat gözlerimi hâlâ açmamıştım. Henüz benden uzaklaşmadığı için eğilip onu tekrar öpmek istedim. Ama o elimden kurtularak uzaklaştı ve odaya girip kapıyı kilitledi.
Gözlerimi açarken derin bir nefes aldım. Bir iki adım daha atarak kapıya yaklaştım. Diğer oda'da Nasrın uyuduğu için kısık ama onun duyabileceği şekilde, "Balım, lütfen kapıyı aç konuşalım." dedim.
Fakat o diğer taraftan, "Hayır, ayrıca bana Balım deme. Artık ne zaman beni bir şeye ikna etmek istesen bana Balım diyorsun." diye karşılık vermişti.
Kafamı kapıya yasladım. Öyle bir şey yoktu. Dile getirmesem bile, hâlâ kalbimde, kendi içimde konuştuğumda ona Balım diyordum. Kapıyı açmayacağı için sırtımı kapıya yaslayıp, yavaşça aşağı doğru kayıp oturdum. Salonda hiçbir ışık yoktu. İçerisi tamamen zifiri karanlıktı. Tepedeki ayın ışığı bile bu salonu aydınlatmıyordu.
Kafamı yavaşça sağa doğru eğip, "Bak, bir şeyleri yanlış anlıyorsun. Kendiliğinden karar verip, kendini de, beni de kırıyorsun." dedim ona sakin sesle.
Adım sesleri duydum. Fakat gelip kapıyı açmamıştı. Birkaç saniye sonra, "Neyi yanlış anlıyormuşum?" diye mırıldandı. Sesi artık yakından geliyordu. Muhtemelen o da benim gibi kapıya yaslanmış oturuyordu.
Eskiler aklıma geldiğinde dudaklarıma bir gülümseme kondu. Eskiden birkaç kez daha bu şekilde oturmuştuk. Vücudumu saran aşinalıkla gülümseyerek, "Haklısın, buraya beni baban getirtti. Fakat buraya baban için değil, senin için geldim." diye başladım.
Bir şey demeden sessizce beni dinlemeye devam ediyordu. Kafamı kapıya yaslayıp, "Baban birkaç senedir beni buraya getirtmek istiyordu, fakat ben gelmek istemiyordum. Sonra hasta olduğunu söyledi. Eğer ona bir şey olursa, senin tehlikede olduğunu söyledi. Bunu duyduğum anda da geri geldim." dedim dürüst bir şekilde.
Sebebi buydu elbette. Yoksa Balım'ın babasının ölmek üzere olmasını bırak, cenazesi bile buraya gelmeme sebep olamazdı. Fakat Taşkan bey iyi yerden vurmuştu beni. Balım'a bir şey olacağını söylediği geri döneceğimi biliyordu.
Birkaç saniye sonra, "O zaman neden 10 sene boyunca beni hiç merak etmedin? Aramadın, sormadın, kızım olduğunu bile bilmiyordun." dedi.
Aklıma Bayin iti gelirken dişlerimi birbirine bastırdım. Ardından sakinleşmek için derin bir nefes aldım ve ona, "Aslında merak ettim. Hatta seni sordum." dedim.