Bölüm 17 | Hiç bitmeyecek bir aşkın simgesi
Günümüz-20 sene sonra
Arabada Nasrın ile birlikte gidiyorduk. İkimiz de sessizce birbirimizin varlığından keyif alıyorduk. Canım kızım iyice bana yaslanmış, okula giden yol boyunca uyukluyordu. Benim kadar kendisi de bu aralar yorulmuştu. Bu olanlardan sadece ben değil, o da etkilenmişti.
Derin bir nefes alarak onun kahverengi saçlarını okşadım. O da hâlâ aynı pozisyonda gözleri kapalı duruyordu. Ortamdaki sessizliği sonunda o, "Dedem iyi olacak mı?" diye sorarak bozmuştu.
Ona yalan söylemek istemiyordum. Sonuçta o da bir şeylerin farkındaydı. Her zaman yaşıtlarından daha olgun ve zeki olmuştu. Normalde bu beni mutlu etse de, çocuksu düşünceler yerine böyle büyük insan tarzı düşüncelerinde olmasını istemiyordum.
Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra, "Bilmiyorum tatlım. Öyle olmasını umuyorum." dedim, fakat ben de biliyordum ki, bu imkansız.
Yaşından da öte bir çok hastalığı vardı. Bu da iyileşme ihtimalini en azdan hiç yoka indiriyordu. Sanki gök yüzündeki tanrı, eğer ki varsa, yemin etmişti beni mutlu etmeme konusunda. Ne zaman iyi olduğumu, mutlu olduğumu hissetsem, her şey mahvoluyordu.
Bacaklarını yavaş yavaş sallamaya başlayan Nasrın, "Ben yaşlanmak istemiyorum." dedi kısık bir sesle.
Onun bu düşüncesine gülümsedim. Hepimiz bazen bu düşüncelere kapılırız. Hepimizi aklından bir süre bu düşünce geçmiştir. Bende öyle düşünüyordum. Ama sonda hepimiz genç ölmek yerine yaşlanıp, sevdiklerimizle uzun bir hayat sürmek için yalvarırız.
Onu kendime doğru çevirip, "Şu anda böyle düşünmen normal tatlım. Bir zamanlar ben de senin gibi düşünüyordum. Ama sonra bunun iyi bir şey olmadığını fark ettim." dedim ona.
Gözleri merakla yüzümde gezinirken, "Nasıl değişti?" diye sordu.
Gülümseyip önüne düşen saçlarını geriye iterek, "Çünkü büyümek, deneyim kazanmak her zaman güzeldir. Fazla sıradan gelebilir ama söylendiği gibi her yaşın kendine özgü bir güzelliği vardır. Sonsuza kadar 18 yaşında kalmak veya herhangi bir yaşta kalmak sıkıcı olmaz mıydı?" diye sordum ona.
Parmağını dudağına yerleştirerek düşünür bir hal aldı. Gözlerinde, yüzünde gördüğüm bu tanıdık ifade kalbime bal gibi bir hissin yayılmasına sebep olmuştu.
Sonunda düşünmeyi bitirmiş olacak ki, "Doğru diyorsun anne. Her zaman 10 yaşında kalsam sıkılırdım." dedi.
Gülerek kafamı salladım. Tekrardan kafasını göğsüme yasladığında ben de kollarımı ona dolayarak gözlerimi kapattım. Sonunda okul önünde durduğumuzda ilk ben indim. Ardından elinden tutarak onun da inmesine yardım ettim.
Çantasını ona giydirip, eğildim ve onunla aynı boy hizasına geldim. Yanağına bir öpücük kondururken, "Derslerini dikkatle dinle tamam mı? Akşam evde görüşürüz." dedim.
O da benim yanağıma bir öpücük kondurup, "Tamam anne." dedi ve benimle birlikte Ahmet ağabey'e el sallayarak okula girdi.
İkimiz de araba önünde onun içeri girmesini izledikten sonra tekrar arabaya bindik. Ahmet ağabey okulun önünden uzaklaşırken, "Balın hanım, şirkete mi yoksa hastaneye mi?" diye sordu.