27. Bölüm

1K 48 25
                                    

Ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşamüstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
herhangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
...

-Atilla İLHAN
        
                                  ⚔️

"Tarih tekerrür etmekte pek ısrarcı Âsi'm" Derken bir yandan da atının başını okşuyordu Gonca. "O gün o ahırda Alaaddin bey vazgeçmişti benden. Güvenmemişti bana. Şimdi de ben vazgeçtim ondan." Bu gerçeği kabullenmekte zorluk çeker gibiydi.

Dolan gözlerinin utancıyla eydi başını. "Canım yanıyor ve ben bunu gururuma yediremiyorum." Ses titremeye başlamış göz yaşlarını zaptedememişti. "Bana güvenmeyen bir adama hala sevdalı oluşum ağır gelir yüreğime!" Fısıldadı saklamak ister gibi.

Başını kaldırıp karanlık çöktüğünde kasvetlenen, ürkütücü bir hal alan ormana baktı. "Eskiden pek korkardım gece ormana kaçmaktan amma tek sığınağımın orası olduğunu bilir gibi hep gelirdim. Şimdi korkmam ama sanki artık tek sığınağım burası değil gibi başka bir şeyler varmış gibi Âsi." Atı da kendisi de anlam veremiyordu söylediklerine.

"Neyse Âsi'm. Kederlenip, yasa bürününce derdimize deva mı bulacağız. Nasibimiz buymuş ne diyelim, Allah'tan gelene boynumuz kıldan ince. Bizim kaderimizde de ayrılık, sevip te kavuşamamak varmış ne edelim." Derin bir iç çekip sildi gözünün yaşını. Dili ne kadar yalan söylese de kanmıyordu Gonca hiç. Bu mesele 'Neyse Âsi'm.' deyip bitirilecek bir konu değildi biliyordu.

Bindi atına yavaşça, telaşsızca sürdü uç pazara doğru atını. Balasını pek özlemişti, kokusu burnunda tütüyordu.

                                 ⚔️

"Gonca." Diye fısıldadı parmakları arasında tuttuğu ok parçalarındaki kan lekelerine baktı daha da dikkat kesilerek.

Benim sığınacak limanım yoktu bunu en iyi sen bilirdin. Yalnızlığımı en iyi sen tanırdın! İmtihanımın çetin olduğunu bilirdin, Sen gidip ananın kollarında derdine deva ararken..." Sözleri kulaklarında çınlarken bakışları buğlandı beklemediği bir anda. Ne olduğunu anlayamadan düşürdü ok parçalarını.

Odasına sığamaz gibi kalktı masadan hemen penceresine gitti, açtı titreyen elleriyle pencereyi. Soğuk hava yüzüne çarpıp ta ciğerlerine nüfus ettiğinde
sanki yeni nefes almaya başlamış şuuru yeni yeni yerine gelmiş gibiydi.

Anlam veremediği bir vakitte Sevdasını haykırmak için kıvrandığı günler geldi gözü önüne. Onun verdiği bıçağı incelediği bir günde yanında bitmesiyle konuştukları zaman ki heyecanını hatırladı.

"Aklını karıştıran bir mesele vardır belli ki medreseli. Hayır olsun de hele belki deva bizdedir." Goncanın mesafeli lakin bi o kadar da sıcacık sesi ile ona döndü şaşkınca, geldiğini fark etmemişti.

"Benim derdime deva akıl ile bulunmaz hileci hatun. Akıl meselesi değildir bu."
Şaşırmış gibi susmuştu biraz Gonca.

"Akıl meselesi değilse nasıl senin meselen olabilir ki bu medreseli." Başını omzuna eymiş tatlı tatlı gülümseyerek kinayeyle karışık laf çarpmıştı yine kendisine.

ALGON Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin