31. bölüm

1K 47 24
                                    

Ne zaman elime bir kalem alsam
Sana seslenmek geliyor içimden
Güzelliğini hatırlıyorum bir yaz günü.
Yine gemiler geçiyor uzaklardan
Biz yosun kokulu rıhtımlarda el ele
Şehirlerden İstanbul, aylardan temmuz
Ne zaman elime bir kalem alsam Geçmişi seninle yeniden yazıyoruz.

Ne zaman elime bir kitap alsam
Seni okuyorum inanır mısın
İstiyorum seni anlatmalı bütün romanlar
Sevilen kadın hep sen olmalısın.

Ne zaman elime bir kibrit alsam
Yine istanbulu yakmak geçiyor aklımdan
Bu sensiz sokakları, bu evleri
Bu plajları, bu denizleri
Sensiz kaldığım şehri tüm yakasım geliyor.
Ve çaresiz yaktığım bütün sigaraların
Dumanında seni görüyorum.

-Ümit Yaşar OĞUZCAN.

                                  ⚔️

Görklü meşenin gölgesi altına uzanmış, sanki gördüğü düş pek hayırlıymış gibi varla yok arası gülümsüyordu Alâeddin.
Bekleyeceğini söylemişti lakin beklerken uyuyacağını belirtmediğinden şaşırmıştı Gonca.

Atından inip, yularını bağladı yakın bir ağaca Gonca. Yumuşak adımlarla usul usul Alâeddin'in yamacına ulaştı. Yaprakların kapattığı güneş aralıkarıdan sızıyor, Alâeddin'in yüzünde belirli yerleri aydınlatıyordu. Dizlerini kırarak başının yanına oturdu Gonca.

İzledi kısa bir vakit sevdiği adamın yüzünü. Sonra içindeki dürtüye engel olamayıp parmaklarını Alâeddin'in yüzünde gezdirmeye başladı. Baş parmağını karşında gezdirirken fark etti ki kapanmaya yüz tutmuş bir yarası vardı kaşında. Avucunu yanağına yerleştirildiğinde teninin soğukluğu ile irkildi bir an. Bedenini incelerken boynundaki kesik dikkatini çekti. İşaret parmağını varla yok arası bir kuvvetle yumuşakça gezindirdi yarada. Ne kadar canı acımıştı bu yarayı alırken kim bilir? diye düşündü.

Peki ya omzundaki yarası? Elini deri zırhının üzerinden kalbinin üzerine koydu. Acısını hissetmeye çalıştı, önceden aldığı yaraları hesap ederek ölçüp tarttı biraz. Çektiği ızdırap aklına düşünce sımsıkı yumdu gözlerini dayanamaz gibi.

Kederli bir iç çekip çekti ellerini teninden. Uyanır korkusundan kalbi boğazında atıyordu.

"Yüreğimdeki yaram daha kabuk bağlayamadı hileci hatun." Bir anda konuşmasıyla şaşkınca bakakaldı Gonca.

Alâeddin kirpiklerini titreterek gözlerini açmış, dudaklarında yarım bir gülüşle kendisine dönmüştü. Gonca kandırıldığını anladığında öfkeyle ağzını açacak oldu ki durdurdu kendisini Alaeddin.

"Dur hele dur." Uzandığı yerden doğrulup sırtını ağacın gövdesine yasladı. "Seni kandırmam pek tabii bir davranış değildi kabul." Cümlesini tamamlamaya çekinir gibi kısa bir es vermiş, başını omzuna doğru eyerek gülümsemişti tatlı tatlı her zaman ki gibi. "Amma... Fena mı oldu ha hileci hatun!" Yüzsüzce yaptığından utanmadığını görünce daha da öfkelendi Gonca.

"Ben giderim!" Deyip kalkmak için toparlandı ki dizlerinden tutarak yeniden oturttu kendisini zorla. Dokunuşuyla bir an afalladı ki toparladı kendisini. "Çek ellerini dizlerimden." İkâzını ikiletmeden yerine getirdi Alâeddin.

"Heç bir yere gidemezsin!" Emir verir gibi kesin konuşmasıyla kaşlarını çattı hoşnutsuzca.

"Ne deyu beni çağırdın buraya da, sonra kandırdın?" Derin bir iç çekip gözlerine baktı Alâeddin. Kısa bir vakit gözlerini, gözlerinden çekmemiş sonra ağacın sağına uzanmıştı bir şey alacak gibi. Yeniden kendisine döndüğünde artık elleri arasında bir kutu tutuyordu.

ALGON Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin