26. bölüm

1.1K 56 30
                                    

İnsanlar içinde bir sana inandım.
Bir seni sevdim kendimden başka
Uykularımın bölündüğü saatlerde,
Seni düşündüm soluk soluk.
Sivri bıçaklar gibiydim karanlığımda
Gözümü yumsam seni görüyordum,
Oynak türkülere benzeyen yürüyüşünle.
Sen çıkıyordun karşıma,
Karanlığımda
İki yıldızlı ellerin görülmedik
Karanlığımda
Bir orman yangınıydı dudakların.
 
-Ümit Yaşar OĞUZCAN

                                ⚔️

"Dayanasın hele dayanasın." Alaaddinin zırhını çıkardı titreye elleriyle. Göz yaşları bir bir akıyor, konuşurken sesi titriyordu, kolunda inanılmaz kudrette bir sancı vardı.

Gömleğinin birkaç düğmesini açıp, omzuna doğru sıyırdı. Heybeye koyduğu merhemi aldı, sürdü yumuşak dokunuşlarla. Merhem yarasını yakmış olacak ki kaşlarını çatmış, boğuk boğuk iniltiler çıkarmıştı.

"Yaran kanar Alâeddin bey. İltihap kapmasın diye sürerim, Yeni şehre dönende en mahir hekimler tedavi edecek seni. Sabredesin." Kendisini duyar mı yoksa duymaz mı bilmiyordu Gonca ama konuşmaktan da vazgeçmiyordu, Belki duyuyordur da cevap vermeye kudreti yoktur diye.

Yeniden zırhını giydirdi. Başından destek vererek su içirdi yavaş yavaş. "Burada bekleyeceğiz, eğer Alplar kurtulur ise sığınmak için buralara geleceklerdir. Güvenlidir buralar bilirim. İlerisi hep mağaradır. En fazla akşam çökene kadar bekler, sonra gelmezlerse uçlara doğru yol alırız. Bilirim yaran ağırdır amma kapanır, kabuk bağlar, şunu da bilirim ki Alplar dönmezse senin yüreğinde asla kabuk bağlamayacak bir yara açılır." Kendisini duyduğuna dair kanıt arar gibi yüzünü inceledi ama Alâeddinden bir tepki yoktu.

Hemen hançerini çıkarıp burnuna yaklaştırdı, nefesinin buğusunu görünce rahatlayarak derin bir nefes koyuverdi.

"Uyan gayrı!" Diye sitem etti.

Bakışlarını sol koluna indirdi. Oku kırmıştı, sancısı fenaydı ama Alâeddin'e endişelenmekten kendini düşünmemişti.

Arabadan inip, bir ağaçtan küçük bir dal kırdı. Dalını kırdığı ağacın dibine oturup sırtını gövdesine yasladı. Dal parçasını dudakları arasına sıkıştırdı. Okun dışarıda kalan kısmını sıkıca tutup, sertçe çekti acıyacak olan canını umursamadan.

"Ahh!" Ok parçasını bir kenara fırlatıp yarasına kapattı elini. Ellerinde hissettiği sıcacık kan ile kortu ilk defa yara aldığı için. Ya güçten düşüpte Alâeddin'e iyi bakamam diye korktu ilk defa.

Hemen ateş yakmak için biraz kurumuş dal parçaları topladı. Onları belli bir nizam'a göre dizip bulduğu taşlar yardımı ile yaktı ateşi. Hançerini dalların arasına yerleştirip ısınmasını bekledi.

Alâeddin'e baktı kontrol etmek amacıyla. Hala bıraktığı gibi sere serpe uzanıyordu arabanın içinde. Ara ara yükselen gövdesi ile nefes aldığından emin oldu.

Bekledi biraz daha hançerin iyice ısınması için. Hançeri dallar arasından çekip çıkardı, ucunun kıpkırmızı sanki kora bulanmış gibi olduğunu gördüğünde kolundaki yaraya bakıp yarasının yerini ezber etti.

Kırdığı dal parçasını yeniden dudakları arasına alıp hançeri yarasına yaklaştırdı. Daha tenine deymeden sıcaklığını hissediyordu Gonca. Çekinmeden bastı hançeri yarasına. Bu ızdıraba ne kadar aşina olsa da arsız canı yanmadan edemiyordu.

Hançeri yarasından çekip yanına koydu. Mühürlenmiş yarasını sardı özenle.

Bekledi gece çökene kadar. Ay kendini gösterip ışığını ormana bahşettiğinde umutsuzca yeniden etrafına baktı Gonca bekler gibi. Yollara düşmek için arabanın bağlı olduğu ata yöneldi ki atlıların sesini duydu.

ALGON Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin