Ghost- Mary on a cross
ÖZGÜR
Küçükken annemin çekmecelerini karıştırmak gibi tuhaf ama aşırı haz veren bir huyum vardı. Kendimi bir nevi la casa da papel de ki Berlin gibi hissediyordum. Her an yakalanacak olma ihtimali, damarlarımdaki adrenalini kamçılıyordu. Kısa süre sonra artık çekmeceler ve onların içindeki değişmeyen eşyalar zevk vermemeye başladığında, gözümü babamın kasasına dikmiştim. Lakin onu açabilmem demek on üç yaşındaki bir çocuk sayılan genç için gerçek anlamda çocuk şubede misafir olmak demekle sonuçlanırdı, babam kesinlikle kasanın açıldığını fark eder ve tüm emniyeti ayağa kaldırır günün sonunda da yakalanırdım. Üstelik babamın bana ceza vermede gerçekten yaratıcı fikirleri vardı ki, kodesin arkasında geçireceğim birkaç gün sadece bir başlangıç olurdu. O yüzden hedefimi küçülttüm ve babamın çalışma masasındaki mütemadiyen kilitli çekmeceyi gözüme kestirdim. Oysa yapmamam gerekirdi, anahtarı bulmakta çok zorlanmıştım. Babamın en sevdiği klasiklerden birinin içinden çıkmıştı ve onu bulabilmek aylarımı almıştı. Tüm o zamanki heyecan hatıralarımda bile güzeldi. Tabi finalinde o çekmecenin içindekilerle karşılaşmasaydım.
13 yaşında, hayatımdaki en değerli insanı yerle bir edecek bir sırrın yükünü omuzlarıma alacağımı bilseydim o çekmeceyi asla açmazdım.
Hala dün gibi hatırlıyordum ve hala sanki o fotoğraflar, parmaklarımın arasındaydı. Ateşte yanmış gibi sıcaktı, tenimi yakıyordu, zihnimi, göğsümün hemen üzerinde başka bir vicdani yaranın eskimeyen izinin altını çiziyordu.
Babamın yanında, sarışın mavi gözlü bir kadın vardı, ince uzun bedeniyle, buğulu resimden dahi dışarı taşacak kadar güzeldi. Bir çay bahçesiydi, kareli masa örtüsünün üzerindeki boş çay bardaklarını dahi anımsıyordum. Babam masanın üzerinden kadının ellerini tutmuştu. Halam değildi o kadın, halam sarışın değildi, annem değildi o kadın... Annemin gözleri mavi, bedeni ise ince uzun değildi. Fotoğrafı değiştirdim bir yandan da gelen giden var mı diye dışarıya kulak kesilmiştim. Bu sefer kalabalık bir lunapark vardı, atlı karıncaların önünde babamla o kadının arasında tıpkı o kadına benzeyen bir erkek çocuğu vardı. Babamın bir eli o çocuğun sağ omzunda kadının diğer eli çocuğun sol omzundaydı. O çocuk ben değildim. Onun ellerinde elma şekeri vardı ama benim öyle şeyler yemem yasaktı. Ellerimin nasıl titrediğini de çok iyi hatırlıyordum, tıpkı şimdiki gibi titriyordu. Parmaklarım birbirine çarpıyordu, kaslarım seğiriyor, akciğerlerim göğüs kafesime sığmıyordu. Uzun zamandır gelmeyen ataklarımın bu gece gelmesine de şaşırmıyordum, gözlerimi kapadım ve boydan boya cam olan duvarın ardından sanki aramızda bir engel yokmuşçasına uzanan o uyumayan şehre baktım. Bana huzur veren manzara bu gece boş bir duvar kadar anlamsızdı ve benim tüm duvarlarım boştu. Asmaya değer tek bir resim, tek bir fotoğraf edinemedim. Baktığım her aile fotoğrafı bana ihanetimi hatırlatıyordu. Yelkovanın akrebi takip etmesine ise tahammülüm yoktu bana onsuz geçen her bir saniyenin ne kadar anlamsız olduğunu söylüyordu.
Titremelerim artınca silkelenerek derin bir nefes aldım ve baş ucu çekmecemde duran sakinleştiricilerimden almak için yatak odama ilerledim. Önümde uzayan koridor eğildi, büküldü, adımlarım sarsaklaştığında duvara tutunup derin bir nefes alırken gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Boynumun yanında uğuldayan şah damarıma bastırdım parmaklarımla, nabzımın gümbürtüsü titreyen parmaklarımı itiyordu.
Yatak odama ulaştığımda artık ne yaptığımı tam olarak bilmiyordum. Komodine uzandım elimin altında bir şeyler kayıp yere devrilirken dizlerimin üzerine düştüm. Gömleğimin üst düğmelerini kopardım ve sırtımı yatağa yasladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STERİL DUYGULAR (tamamlandı)
Romance(!!!Bu kitap +18 içerikleri olan bir kitaptır.) Delâl ilk aşkının hayatının en büyük hatası olduğunu anladığında henüz on sekizine yeni basmıştır. Anne babasının dahi ona el vermediği bu hayatta tuttuğu elin onu ölümün kıyısına götürmesiyle, kırılga...