Yatan hastalarıma vizit attıktan sonra yeniden polikliniğime dönüp bugün akşamüzeri yatışını yapmayı planladığımız özel hastanın sabah verdiği kan sonuçlarını incelemek için cerrahi servisinden ayrıldığımda saat 15.30'du. Hastanın ön muayenesini ben o an acil bir ameliyata girdiğim için diğer cerrahımız Doktor Mehmet Bey yapmış, bana izlenimlerini bizzat anlatmıştı. Sesi de nefes alışverişleri de gergindi ta ki ben ameliyatı Korel Bey'le yapacağımı söyleyene kadar da o gerginliğini üzerinden atamamıştı. Onu suçlayamazdım aksine mantıklı birinin zaten bu operasyonu kabul etmemesi gerekirdi. Ben risk almıştım ve şimdi Dr. Korel de o riske bile isteye ortak olmuştu ki, bu hareketi onun karakterinde biri için bende bir şüphe uyandırmasa da hoştu. Meslektaşını büyük ve tehlikeli bir yükün altıda tek başına bırakmak istemiyordu.Yeniden kolumdaki saate bakarken odamın kapısını açtım. 15.35 bu da tahmini yarım saat içinde meşhur Arslan Yener ile tanışacağımız anlamına geliyordu ki, günün ikinci kötü sürprizi ile göz göze geldim.
Teoman Kartal ve bizzat ondan alınmış su yeşili gözler...
Yaşlanmıştı, saçlarının neredeyse tamamı kırlaşsa da hala hatıralarımdaki kadar sıktı. Üzerindeki gri takım elbisenin pahalı olduğu dikiminden belli olsa da yanlış renk seçiminden dolayı daha yaşlı görünüyordu. Şu an ellilerinin ortasında olmalıydı ve bakışları yine tam da hatıralarımdaki gibi hadsiz bir pişkinlik taşıyordu. Özenle tıraşlanmış saçının aksine koyu tutamlarında olduğu top sakalı titrerken yüzüne dostane samimi bir gülümseme yayıldı. Ayağa kalkıp kollarını açtı.
"Delâl?" diye sordu. Sesi şaşkınlıkla, gözleri hayret ve beğeniyle üzerimde gezerken kaşlarım istemsizce havalandı. Yüzünde hak etmediği gururlu bir ifadeyle bana doğru bir adım atmıştı ki, gözlerimi hızla ondan çekip masamın arkasına yürüdüm.
"Ah!" diyerek kollarını iki yanına indirirken yeniden demin kalktığı yere oturup, buranın hâkimi benim dermişçesine oturduğu yerde kaykılıp bir bacağını diğerinin üzerine attı. Sanki benden önce burada bulunmamışçasına, kavisli kaşlarının altında parlayan su yeşili gözlerini polikliniğimde gezdirip benim soran gözlerimde durduğunda "Odan-" dedi ne diyeceğini bilemez ama birkaç kelam etmenin de zorunluluğunu taşıyormuşçasına zorlanarak ekledi "Çok beyaz."
"Neden buradasınız?" diye sorum, karşımda babam değil de yabancı biri varmış gibi... Aslında öyleydi, biz aynı genleri, benzer gözleri taşıyan iki yabancıydık. Resmi sesime karşın az da olsa gerildiğinde gözlerinin etrafındaki koyu halkalar sonra da ellerinin üzerindeki koyu kahverengi lekeler dikkatimi çekti ama ifadem odamdaki duvarlar kadar düzdü.
"Kızımı görmeye gelemez miyim?" diyerek temkinlice gülümsediğinde hiç düşünmeden "Hayır." Dedim sakince ve ekledim. "Gelemezsiniz değil, gelmezsiniz. Asıl sebebe gelelim mi, neden buradasınız?" sesim ve bakışlarım karşısında oturuşu değişirken dudakları düz bir çizgi halini aldı. Oturduğu sandalyenin ucunda doğru kayarken ellerini önünde birleştirdi.
Sıkkın bir nefesi ağırca verdi ve nihayet gözlerini yerden kaldırıp yeniden gözlerime bakabildiğinde ağzındaki baklayı çıkardı.
"Hastayım, pankreas kanseri, üçüncü evre ve omuriliğimin hemen yakınına büyüyen bir kitle var, diğer doktorlar ameliyatın çok riskli olduğunu söyledi."
Anlattıklarından etkilenmemi beklediğini bakışlarından anladım, değişmeyen ifadem ve boş bakışlarım eşliğinde aramızda kısa gergin bir sessizlik belirdiğinde buna bir son vermek içim ellerimi masamın üzerinde ayırıp iki yana açtım.
"Yani?"
"Beni kurtarmanı istiyorum." Deyiverdi bir çırpıda.
Dudaklarım alayla kıvrılırken arkama yaslandım, parmaklarım masanın üzerinde bir ritim tutturduğunda bakışlarım hesaplıyordu. Geçmişi, yaşanmışlıkları ve aslında en çok da yaşanmamışlıkları. Hepsi hakkında onlarca laf edebilirdim, onlarca sitem... İyi bit yaygara koparıp onu yaka paça attırabilirdim ama hiçbirine değmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STERİL DUYGULAR (tamamlandı)
Romance(!!!Bu kitap +18 içerikleri olan bir kitaptır.) Delâl ilk aşkının hayatının en büyük hatası olduğunu anladığında henüz on sekizine yeni basmıştır. Anne babasının dahi ona el vermediği bu hayatta tuttuğu elin onu ölümün kıyısına götürmesiyle, kırılga...