***

19.3K 1.5K 25
                                    




"Yalan, yılan gibidir. Kıvrılır, kılık değiştirir ve zehirler." Derdi babaannem. Kendi yiyen ourbos gibiydim şu an. Üstelik bilinçsizde değildim, hayvani bir iç güdü taşımıyordum, hedefim döngünün sonunda yeniden doğmaktı. Wair'in otoparkına girip aracı park ettikten sonra bir süre şoför koltuğunda öylece oturdum. Güzel bir şarkı çalıyordu ve güzel şarkılar nadiren anlamlı sözleri olan iyi bir besteyi yakalayarak bir türlü zorlu eşleşmeyi başarmış şarkılar demekti. O yüzden de sonuna kadar dinlenmeyi hak ediyordular.

James Arthur- İmpossible

Yorgun vücudum ve şarkının ahengiyle dinmiş zihnimle otoparkın karanlığına bakarken, omuzlarımda ince bir ağrı vardı. Ne ilaç arzulatacak kadar çekilmez ne de yok sayılacak kadar silikti. Oradaydı, rahatsız etmiyordu ama varlığı can sıkıcıydı. Bunun fiziksel olmadığını bilecek kadar da iyi tanıyordum kendimi. Bazen taşıdığımız hisler, baş edemediğimiz gerçekler, gücümüzün ve tüm zamanımızın sınırlarını zorlayarak aldığımız sorumlulukların manevi yükü...

Bir yola çıkınca doğan o yolun finaline ulaşmak için büründüğümüz gayret! Yine o gayretin getirdiği beşeri ve manevi yıpranma...

Yorulacak, biraz mola verecek sonra yeniden devam edecektik hayat yolculuğuna. Yaşamak adına istiyordum yeniden doğmayı tam da bu yüzden tüm kalbimle katıksızca sevebilmek istiyordum ve yine bunun için başka birinin kalbinde çıkarsız ve nedensizce var olabilmeyi diliyordum. Bu benim zaferim olacaktı ve zafere giden yolda her şey mubahtı.

Acılarımı deşmek pahasına acılar açmak gibi. Bu savaşı ben başlatmamıştım oysa!

Şarkının İngilizce yükselen sözleri, zihnimde Türkçe yankılanıyordu.

Sen güçlüydün ben değildim,

Benim aldanışım, benim hatamdı,

Dikkatsizdim, unuttum,

Öyle yaptım.

Cümleler yerini bulan tokat misali okkalı olsa da sarsmıyordu. Benim ruhum binlerce öldürücü darbeyle harap olmuş, yıkımın eşiğine ulaşsa da oradan dönmüştü. Uğradığı acımasızlıkla büründüğü kalkan ise kurşun geçirmezdi ve o andan sonra gelenlere artık sadece acılı ve bilmiş bir tebessümle yanıt veriyordu.

Öğrenmişti;

İsyan yok, ağlamak yok, yıkılmak yok.

Hiçlik var, kabulleniş var ve direniş vardı...

Ve şarkının son sözleri, müzikle birlikte solarak bitti aracın içinde.

Söyle onlara mutluyum ben,

Ve kalbim de kırık,

Olmasını umduğum şey,

İmkansızmış, imkansızmış,

İmkansızmış, imkansızmış.

İmkansızmış, imkansızmış,

İmkansızmış, imkansızmış.

Arabamın camı tıklatıldığında başımı hafifçe yana çevirip tuşa bastım. Cam kayarak aşağı inerken "Orada ne yapıyorsun?" Özgür'ün sesi ve ışık saçan koyu kahveleriyle karşılaştım. Tuhaf bir sıcaklık arabanın içindeki serin havayı kestiğinde bunun nedeninin temmuz ayı sıcağı olmadığını biliyordum ki şayet Wair'in otoparkının yazın soğutma kışında ısıtma özelliğine sahip panellere sahip olduğunu, emlakçı uzun uzun anlatmıştı. Aksi aksi bakarak iç çektim "Ne yapıyora benziyorum?" diye sordum. Tavrımı umursamadan sırıttı. Üzerinde bedenine yapışan beyaz thşörtü ve uzun kaslı bacaklarını saran gri eşofmanı, dağılmış saçları ile olduğundan en az beş yaş daha genç gösteriyordu. Bense muhtemelen uykusuz gözlerim ve solgun tenimle olduğumdan on yaş büyük gösteriyor olmalıydım. Muhteşem görüntüsü canımı daha da sıkarken elindeki çantayı kaldırarak göz hizama getirdi.

STERİL DUYGULAR (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin