10

88 16 48
                                    


"Daha iyi hissediyor musun Jimin?" Onun evine gelişimizin ardından Taemin ile oturup sıcak bir şeyler içmiştik. "İyiyim Taemin, teşekkür ederim." Taemin'in yaptığı sıcak çikolatayı yudumluyordum. "Üstündekileri değiştirmek ister misin? Hasta olacaksın. Sana kıyafet getireyim."

O kalkmış ve salondan ayrılmıştı birkaç dakikalığına. Saçlarım ıslaktı ve nedensizce birisi kurutsun istiyordum. O birisi tabii ki ahjussiydi ama onu da artık hayatımda istemiyordum. Ah Tanrım! Kime yalan söylüyorum ki? Elbette onu hayatımda istiyordum ama bu şekilde değil. Birini benimle aldatmasını elbette ki istemiyordum.

"Al bakalım!" Taemin bana getirdiği kıyafetleri uzatmıştı. "Koridorda sağdan ikinci kapı. Orada giyinebilirsin." Ben kıyafetleri almış ve teşekkür etmiştim. Giyindikten sonra tekrar salona dönmüştüm. "Hadi çalışalım Taemin, zaten benim yüzümden yeterince oyalandık."

"Jimin buna emin misin? İyi görünmüyorsun? Geçen gün bahsettiğin kişi bu adamdı değil mi?" Bu çocuk olayları bağlamayı biliyordu. "Boşver Taemin, bu uzun bir hikaye." Aslında upuzun bir hikaye olup sonu mutlu bitebilirdi ama ahjussi buna izin vermemişti. Bizi buna layık görmemişti. "Pekala sen nasıl istersen öyle olsun! En son, sanırım sayfa 779'daydık değil mi?"

*

Onunla son görüşmemiz üzerinden iki hafta geçmişti. İki koca hafta boyunca onu görememiştim. Sarı saçları, güzel gözleri, minicik bedeni... Aşık olduğum çocuk benden çok uzaktaydı işte. Gidip sarılamıyordum. Oysa üç gündür kapısında uyuyordum. Şaka ya da mecaz değil ciddi anlamda söylüyorum. Ama o bunları hiç bilmiyordu.

"Yoongi! Dinlemiyor musun!?" Babamın bana attığı kalem dikkatimi dağıtmıştı. "Dinliyorum." Hastanedeki odasında şirket hakkında konuşuyorduk en son ama ben Jimin'i düşündükçe kopmuştum konudan. "Fiona'yla haberlerinizi göremiyorum son zamanlarda. Nişanlınla neden düzgünce ilgilenmiyorsun!?"

Sesi hep yüksek çıkıyordu bana karşı. "Onu sevmiyorum, istemiyorum." Elindeki dosyayla elime vurmuştu. "Ona mecbursun seni aptal! Seni ondan başka kim sevecek sanıyorsun!? Kendini sevilmeye layık mı görüyorsun!?" Seviliyordum, Jimin beni sevmişti. Ama onu da kaybetmiştim.

"Beni hiçbir zaman sevmediniz değil mi?" Elindeki dosya klasörünü yanağıma geçirmişti. Başım yana doğru savrulmuştu bir an."Otuz beş yaşındasın hâlâ dayak yiyeceksin benden! Kes sesini! Senin neyini seveceğim söyle bana!"

"Haklısınız." Elimi sızlayan yanağıma götürmüştüm. Zaten dosyanın köşesi tam gözümün kenarına gelmişti ve canım acıyordu. "Şimdi, bu akşam Fiona'yla beraber kamera önünde olacaksınız. O haberleri görmezsem, Yoongi, sana yemin ederim doğduğuna pişman ederim seni." Yeterince etmişti zaten.

"Tabii efendim." Ona karşı eğilip kalkmıştım yerimden ama az önce aldığım darbe bir anda başımı döndürmüştü. Babama belli etmeyerek kapıya yönelmiş ve çıkmıştım. Yere çökmüştüm çıkar çıkmaz. Bir insan daha ne kötülük yaşayabilirdi ki?

Her şey çok ağır geliyordu. Ben kaldıramıyordum. Doğduğum günden beri acı çekmiştim. Tam mutlu olacağım sanmıştım o da elimden alınmıştı. Jimin'im ile geçen günler hayatımın tek güzel günleriydi. Ama onlar da bitmişti işte. Zaten iyi olan şeyler hep bitmez miydi?

Yerden kalkıp aşağıya, arabama, inmiştim. Binip birkaç saniye durduktan sonra beni şu hayatta en çok seven kişiye gitmeye karar vermiştim. Benim yüzümden ölen, birtanecik güzel annem. Hızlı sürüyor ve onunla konuşmak için sabırsızlanıyorum. Nihayet mezarına vardığımda diz çökmüş ve eğilmiştim önünde.

"Annem, güzel annem. Bak yine geldim sana." Gözyaşlarım akarken tir tir titriyordum. "Beni seviyorsun hâlâ değil mi? Kimse sevmiyor ama sen çok seviyorsun. Anne sana çok ihtiyacım var." Hıçkırıklarımı tutamıyordum. "Bir sarılmana, bir saçlarımı okşamana çok ihtiyacım var."

draw of our kiss | yoonmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin