Ahjussinin mektubunu ağlayarak baştan sona defalarca kez okumuştum. Üç gün tanımıştı bana. Kollarına koşabilecektim. Bana bir şans vermişti. Bu şansımı asla kaybetmeyecektim. Ama önce enine boyuna düşünmek istiyordum. Tüm hayatımı onunla geçirmek istiyor muydum? Hyunglarım ne tepki verecekti? Bunlar önemli etkenlerdi.Kafam bu tarz sorularla dolarken içeri Taemin girmişti. "Günaydın!" Gözleri ağlamaktan şişmiş görünüyordu. Büyük ihtimalle sabah Minho hyungu tekrar askere uğurladığı içindi. Çok seviyorlardı birbirlerini ve bu hoştu doğrusu. "Günaydın da Taemin iyi görünmüyorsun." Dokunsam ağlayacak gibiydi.
"Sevgilimi artık yanımda istiyorum. İki yıl askerlik çok uzun geliyor. Evet onunla gurur duyuyorum ama yanımda istiyorum. Bir şey olur diye çok korkuyorum." Taemin çok duygusal biriydi. Hemen gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. "Ya! Ağlama ama!"
Yanına gidip kocaman sarılmıştım. "Taemin, Minho hyung geri gelecek. Hem ona hiçbir şey olmayacak hem de siz çok mutlu olacaksınız. Hem zaten askerliğinin bitmesine bir yıldan az kaldı değil mi? Dayanabilirsin merak etme. Minho hyung ağladığını bilse çok üzülürdü, hadi ağlama dostum!"
"Her şey iyi olur değil mi?" Taemin'i yiyecektim şimdi. Küçük bir çocuk gibiydi şu anda. "İyi olacak her şey merak etme. Daha evleneceksiniz, sonra çocuklarınız olacak! Hey, düğününde ben şahit olmalıyım!"
Son dediğimle gülmeye başlamıştık. "Umarım o günler de gelir Jimjim!" Tekrar bana sarılmıştı. Daha sonra ahjussinin gönderdiği çiçekleri görmüştü. "Tanrım! Yoksa Yoongi hyung mu gönderdi!?" Başımı sallamıştım. "Birkaç haftadır ses soluk yok diyordun."
"Bu sabaha bir şey yoktu zaten ama bana bir mektup yazmış. Çiçeklerle beraber gelmiş. Bana tüm hayatını, beni ne çok sevdiğini anlatmış ve en sonda da bir teklif sunmuş bana. Üç günün var yazmış. Üç gün içinde düşünecekmişim. Eğer gerçekten birlikte olmak istiyorsam yanına gitmemi istiyor aksi halde ise bir daha asla bir etkileşim kurmayacağını yazmış."
"Vay canına! Bu beklediğin şans değil mi işte? Jimjim neden buradasın? Benim bildiğim Jimin koşarak yanına gitmez miydi?" Taemin haklıydı ama ben geri duruyordum. "Korkuyorum Taemin. Onun için yeterli miyim? Ya da kırdığım kalbini onarabilecek miyim? Hem hyunglarımla konuşmadan bir karar almak istemiyorum. Seokjin hyung bu kadar kızgınken kabul ettiğimi söylersem benimle hiç konuşmayabilir."
"O halde Seokjin hyunga her şeyi iyice açıklamalısın. Bence sorun etmeyeceklerdir. Yanında olacaklar eminim. Üç hyungun da seni çok seviyor inan bana. Seni destekleyeceklerdir." Taemin'in sözleri iç rahatlatıcıydı. Haklıydı, hyunglarım beni desteklerdi. "O halde yarın akşam Busan'dan geldiklerinde konuyu açacağım. Fazla zamanım yok."
*
Mektubu gönderdiğim günden sonraki günün akşamı yine ofisimde oturuyordum. Onu buraya çağırmıştım sonuçta ve gelmesini bekliyordum. Biraz umudum tükense de bekliyordum. Zamanı vardı hala.
Seul'ü izlerken eğer reddederse ne yapacağımı düşünüyordum. Büyük ihtimalle şirketi Daegu'ya taşırdım. Belki annem hayattayken yazın gittiğimiz evde yaşardım. Tek başıma, yapayalnız...
*
"Busan nasıldı hyung?" Hyunglarım, ben ve Taemin yemek masasında oturuyorduk. "Harikaydı! Aslında geri dönebiliriz Jimin. Tekrar aynı evde, bir aile olarak yaşayabiliriz?"
"Ne?" Ne diyorlardı böyle? "İşini tamamen eline aldığında Busan'a geri dönelim diyoruz. Uzun süre ayrı kaldık Jiminie." Seokjin hyungu, Hoseok ve Namjoon hyung başlarını sallayarak onaylamıştı. Ben şok içindeydim o an. Ama Taemin beni kurtarmıştı. "Seokjin hyung, bu düşünce tatlı ama bence Jimin'in ne istediği de önemli haksız mıyım?"
O böyle diyince hyunglarım bana dönmüştü. "Hyunglarım, sizinle bir şey konuşmalıyım." Derin bir nefes almıştım. "Ben Yoongi ile birlikte olmak istiyorum." Pekala pekala! Konuya çok yanlış yerden ve ani bir şekilde girmiştim. Üçünün de faltaşı gibi açılan gözlerini görmüştüm. "Hyung bakın, ah, onu seviyorum. Bana yalan söylemiş olsa da kendince gerekçeleri vardı. Bana bunu izah etmeye çalışsa da ben dinlemedim ama dün bana bir çiçek ile birlikte bir mektup gönderdi."
Hemen getirip her satırını ağlayarak okumuştum. Ahjussinin hayatını onun yazdığı satırlardan öğrenmek çok üzmüştü beni. Ben okumayı bitirdikten sonra Taemin sırtımı sıvazlamıştı. Burnumu çekmem dışında ortam çok sessizdi. Bu durum beni germeye başlamıştı. "Bunu enine boyuna düşündün mü?" Seokjin hyung sormuştu. Bana kızmamış olması beni rahatlatmıştı.
"Düşündüm, her şeyi düşündüm. Onu istiyorum hyung, gerçekten istiyorum. Sevdiğini biliyorum; dokunuşlarının, bakışlarının yalan olmadığını biliyorum." Seokjin hyung yalnızca başını sallamıştı. Bu beni tedirgin ediyordu. Sanki onaylamıyor gibiydi ama kararıma karışmak da istemiyordu.
Kısa süre sonra Seokjin hyung masadan kalkmış ve yukarı çıkmıştı. Namjoon hyung da yerinden kalkmıştı. "Ben onunla bir konuşayım." O da gidince Hoseok hyung bana dönmüştü. "Jiminie, hayat senin hayatın, kararın da sana ait. Biz zaten senin mutluluğunu isteriz ama o senden oldukça büyük ve bir noktada sorun çıkabilir."
"Hyung, biliyorum benden yaşça büyük ama siz hiç görmeseniz de ben onun gözlerindeki parıltıyı, içindeki çocuğu gördüm. Birkaç gün olsa da ben çok şey hissettim onunla. Bu yüzden evet, eminim, onu istiyorum." Hoseok hyungum bana gülümsemişti. "O zaman hep mutlu ol Jiminie, tamam mı?"
"Teşekkür ederim hyung." Ona sıkıca sarılmıştım. Hoseok hyungumun yaşı bana daha yakın olduğu için onunla daha rahat oluyordum. Şimdi sırada Seokjin hyungum vardı. Yerimden kalkıp yukarı çıkmıştım. Namjoon hyung ve Seokjin hyungun kaldığı odaya girecekken durmuştum. "Joonie, ben iyi olsun istiyorum tabii ki."
"Bebeğim, o halde sorun ne, söyle bana." Dinlemeye başlamıştım. "Her ne yaşamış olursa olsun Jimin'e yalan söyledi, onu ağlattı. Ben mutlu olsun istiyorum, ağlamasını değil. Evet, belki o adamın ofisine gidip bağırıp çağırmam biraz abartı ve yersizdi ama bir noktada haklıydım. Onu üzmeye hakkı yoktu."
"Jinnie, güzelim, biliyorum Jimin'e çok değer veriyorsun, onu düşünüyorsun. Ama o artık senin on üç yaşındaki kardeşin değil, Jimin de bir yetişkin artık. Kararlarını kendi alabilir."
"Tabii ki öyle, onu bundan alıkoyacak değilim. Sadece endişeliyim hepsi bu. O küçükken onunla yeterince ilgilenemedim, sonra da buraya geldi, bizden uzağa. Şimdi sanırım yine uzağa gider diye korkuyorum." Pekala, ağlamadan önce içeri girsem iyi olacaktı. "Hyung." Gözleri dolu olan Seokjin hyungum bana dönmüştü hemen. "Jiminie."
"Hyung, böyle düşünme. Sizden uzağa gitmek değil amacım, hiçbir zaman da öyle olmadı. Yoongi beni sizden koparmayacak aksine ailemizin bir parçası olacak, biliyorum." Seokjin hyunguma sıkıca sarılmıştım. "Hyung, mutlu olacağım inan bana, evet bana yalan söylemiş olsa da ben bunu ne sebeple yaptığını biliyorum. Onu biliyorum, öğrendim her şeyi. Onunla birbirimizi çok yaraladık ama şimdi iyileştireceğiz. Mutlu olacağım hyung, iyi olacağım. Eminim buna, onu istediğimi biliyorum."
"O halde bize de sana destek olmak düşüyor Jiminie." Söylediği şey beni çok rahatlatmıştı o an. Hepsi beni destekliyordu. "Ama eğer seni üzerse bize söyleyeceksin tamam mı? Hyungların halledecek." Bunu söylemesiyle gülmeye başlamıştık. Kapının eşiğinden bize bakan Hoseok hyung ve Taemin de bize katılmıştı.
Güzel oluyordu her şey, iyi oluyordu. Ailem yanımdaydı, sıkı bir dostum vardı ve en önemlisi olan aşkıma da kavuşacaktım.
#######
bilmem Jimin kavuşacak mısın? 😇
ŞİMDİ OKUDUĞUN
draw of our kiss | yoonmin ✔️
Fanfiction𝘋𝘳𝘢𝘸 𝘰𝘧 𝘖𝘶𝘳 𝘒𝘪𝘴𝘴 𝘣𝘺 𝘔𝘢𝘳𝘪𝘢 𝘠𝘰𝘶𝘳 𝘬𝘪𝘴𝘴 𝘣𝘢𝘣𝘺 𝘠𝘰𝘶𝘳 𝘬𝘪𝘴𝘴 𝘪𝘴 𝘬𝘪𝘴𝘴 𝘰𝘧 𝘮𝘺 𝘭𝘪𝘧𝘦 𝘠𝘰𝘶 𝘣𝘢𝘣𝘺, 𝘺𝘰𝘶 𝘢𝘳𝘦 𝘭𝘰𝘷𝘦 𝘰𝘧 𝘮𝘺 𝘭𝘪𝘧𝘦 ####### Jimin, yedi ay bakışma ve iki gün buluşma sonrası Yoon...