33

49 9 7
                                    


İşlerimi toparlamış ve Jimin'in evine gitmiştim. Kapıyı çok üzgün duran Hoseok hyung açmıştı. "Hyung lütfen kendinizi bu kadar üzmeyin. Her ne ise halledeceğim." Hepsine tek tek sarılmıştım. Seokjin hyung çok dağılmış görünüyordu. Ailem olan insanları böyle görmek beni de üzüyordu. Bu yüzden hızla üst kata çıkmıştım.

"Bebeğim?" Kapıyı tıktıklayıp açmıştım yavaşça. Arkası dönük bir şekilde yatağında yatıyordu. Kapıyı sessizce kapatıp yanına adımlamıştım. Yüzünün dönük olduğu tarafa geçip yere oturmuştum. Gözleri kapalıydı ama uyumuyordu. Saçlarını okşamaya başlamıştım. "Güzelim, bebeğim, birtanem, uyumuyorsun değil mi?"

Başını hayır anlamında sallamış ve gözlerini yavaşça açmıştı. Gözleri, güzel gözleri, ağlamaktan şişmiş ve kıpkırmızıydı. "Ah bebeğim, ne oldu ama böyle?" Eğilip gözlerinden öpmüştüm onu. Sadece bana bakıyor ve asla konuşmuyordu. "Konuşmak istemiyorsun sanırım. Peki sana sarılabilir miyim?" Başını sallamıştı sadece. Hemen arkasına geçip onu sımsıkı sarmıştım. Göğüsümle buluşan sırtı kalplerimizi fiziken de birleştirmişti.

"Bebeğim benim. Güzel gözlerin ne hale gelmiş bak. Neden en sevdiğim gözlerini böyle yaptın? Neden bu kadar çok ağladın bensiz? Bir sorun varsa beraber çözmeyecek miydik?" Cevap vermiyor ve sadece belinde olan elimi tutuyordu sıkıca. "Birkaç gündür görüşemedik diyeyse bu üzüntün sakın üzülme çiçeğim. Üç beş işti sadece, bir daha seni böyle yalnız bırakmayacağım ki."

Sessizliğini korurken ağladığını fark ediyordum. Titriyordu hafiften. "Balım neden susuyorsun? Bu kez anlayamıyorum seni. İzin ver de anlayayım, izin ver de çözeyim tüm dertlerini." Ağlaması artarken ağzından ufak bir hıçkırık kaçmıştı. "Ağlama bal bebeğim."

"Yoongi." Bana dönmüş ve sıkıca sarılmıştı. Bu kez ağlamasını saklamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Onu böyle görmek içimi mahvediyordu, kahroluyordum. Düşen gözyaşları içimdeki öfkeyi arttırıyordu. Çünkü ben her şeyin sebebini biliyordum.

*

Ahjussiye sarılıp ağlamak bana iyi gelse de gerçekler suratıma fena çarpıyordu. Hiçbirine bir şey dememiştim hâlâ ki zaten söyleyemezdim de. Şimdi yemek masasında oturuyorduk sessizce. "Aç hadi ağzını." Ahjussi bana bir şeyler yedirmenin derdindeydi. Onu ikiletmemiş ve yemiştim o an. "Aferin bebeğime." Saçlarımı okşamış ve gülümsemişti bana.

"Dışarıya çıkalım mı bugün? Gezmek ister misin? Hem kendine gelirsin, rahatlarsın." Yine başımı sallamıştım sadece. İnanın bir kelime bile konuşacak kafada değildim.

Kahvaltının ardından ahjussi ile çıkmıştık. Hyunglarıma da sıkı sıkı sarılmıştım. Çok üzgünlerdi benim yüzümden. Ama ne yapayım? Elimden onları böyle korumak dışında bir şey gelmiyor ki!

Arabaya binmemizin ardından ahjussi yavaşça sürmeye başlamıştı. "Doktor Bang'ten bugün için izin aldım. Hasta olduğunu söyledim, merak etme yani tamam mı?" Düşünceli sevgilim benim.

Uzun bir yol gidiyorduk ve benim uykum gelmişti. Gözlerimi ovalarken o yine konuşmuştu. "Uyuyabilirsin bebeğim. Koltuğu yatıralım hemen." Arabayı kenara çekip bana dönmüş ve koltuğumu yatırmıştı. "İşte oldu." Beni yatırıp üzerime montunu örtmüştü. Daha sonra ise sürmeye devam etmişti. Ben ise uykuya salmıştım kendimi.

*

Onu sahile getirmiştim. Evet hava soğuktu ama yine de deniz kokusu ona iyi gelirdi, sakinleşirdi. Uzun uzun mavi okyanusu izlerdi. Rahatlardı belki de.

Arabayı park edip yanımdaki uyuyan güzele dönmüştüm. Kendi koltuğumu da yatırıp onunla yan yana gelmiştim. Uzun uzun onu izliyordum. Şekilli dudakları, tatlı yanakları, bal rengi saçları... Her şeyine hayran olup duruyordum. Onun çok küçük olduğunu böyle anlarda fark ediyordum. Aramızdaki on üç yaş böyle anlarda aklıma geliyordu. Küçüktü gerçekten, çok küçüktü. Az kalmıştı, kurtaracaktım onu bu kötü kabustan.

draw of our kiss | yoonmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin