///20///

1.2K 59 83
                                    

İyi okumalar,  harbiden öyle bir isteksizlikle yazıyorum ki....! Hiç anlatmim. Neyse bu bölüm ağlayacağız biraz, sövmeyin.  Hak ettiniz bunu.

-

-

Asef'ten;

Odaya girip kapıyı çarptım, yüzsüz bi de gelmiş gidelim diyor. Beni kendinden uzaklaştıran, kendi yüreğinden kovup, kendi bedenimde bile kiracıymış gibi hissettiren oydu, ben kendime bile ait değilmiş gibi hissederken o, karılar kızlarla eğleniyordu. Gözüme bakarak onu öpüyor öleceğimi, yüreğimin yanacağını düşünmüyordu. Şimdi gelmiş af diliyor...

Sessizce oturdum yatağa, karşımda ki büyük boy aynasına baktım, daha doğrusu orada ki yabancı Asef'e...  İçimde bir huzursuzluk vardı.

Kolay mıydı? Kaçıncı düzen bir karaktersizlikti bu, önce umut vermek... Karşında ki insanın kendini sevdiğini bile bile acı çektirmek. Hep demezler miydi? 'Sevmiyorsan da, üzme. Sevgisi gelir geçer, ama geride bıraktığı acılar geçmez.'

Gerçekten de öyleydi, belki de sevgim, gelip geçecekti.  Eninde sonunda onu unutacaktım.  Canım yansa da, ne zamana kadar beni sevmeyen, her gün biriyle olan adamın gözünün içine bakıp ona aşk besleyecektim ki,  ama hiç bir zaman bıraktığı acılar geçmezdi, yüzüne bakınca ona aşk hissetmezdim sevgi hissetmezdim.

Her baktıkça bıraktığı acıları, bana yaptıklarını hatırlardım.

Neden ben? Hiç mi sevilmeyecek kadar değersiz, çirkin biriydim. Sevgi görmeden büyüyen benliğim, sevgi görmeden de ölecekti.  O sevgi kavramını hiç bir zaman bilmeyecek, tadamayacaktım.
Sebepsiz yere içime düşen huzursuzluğa anlam veremiyordum, yüreğim daralıyor nefes alamıyordum. Şey gibi... Ölmek.

Yataktan kalkıp, iki tane düz A4 kağıdı çıkardım. Sebepsiz yere arkadaşlarıma mektup yazmak istemiştim.  Diğer mektuplarım, evde kalmıştı. Daha doğrusu Emir yakmıştı çoğunu. Salak bebek yazdıklarım onu korkutuyordu, oysa bir şey yazmıyordum ki.  Siyah kalemi de üzerine bırakarak sandalyeye oturacakken, kapı aniden açıldı. Oydu...

Niye gelmişti? Ne yüzle gelmişti.

"Ne hakla odama izinsiz girebiliyorsun, siktir git. " Umursamadan yanıma yaklaştı.  Sıkıca sarılıp boynumu öptü. Kendimi hiç bu kadar iğrenç hissetmemiştim. İtmeye çalıştıkca sarıldı, iki kat ağırlığımda olduğu için itmeye gücüm de yetmiyordu. Onu affetmek istemiyordum, Ama içimde ki  o ses, 'bir kere de olsa sarıl. ' diyordu.

Hayır dinleyemezdim onu, belki de dinlerdim... Sessizce bekledim. Sarılması bitince kendisi geriye çekildi. Dolu gözlerle gözlerime bakıyordu. "Yalvarırım, daha fazla kaçırma gözlerini. Dinle beni bir kere de olsa dinle ondan sonra istersen hiç affetme. "  Dinlemeli miydim? Evet dinleyecektim. Son kez de olsa dinleyecektim.  Usulca kafamı salladım. Canım alınmış gibi hiç bir şeye tepki gösteremiyordum.

Yavaşca oturdu yatağa, elimden tutup. beni de yanına çekti.  Usulca oturdum, sakindim sebepsizce. "Asef, sor bana cevaplayayım lütfen. " Ne sorabilirdim ki, hangisini soracaktım. Ne diyecektim.

"Neden bana umut verdin? " Başımı indirmeden, dik bir şekilde tutarak gözlerine baktım. Her cevabını da böyle  dinleyecektim.  "Umut vermedim, umut olmak istedim. Yemin ederim, kalbimde ki seni, bir Allah bir ben  bilirim. Yaptığım salaklığın farkındayım ama düşündüğün şeyler olmadı yemin ederim "  Şimdi beni sevdiğini mi söylüyordu? Beni? 

İçinde ki ben, kurumuştum. Dökülmüştü yapraklarım. "Bana yalan söyleme, önce bana umut verdin, ben seni beklerken sen başkasını getirdin. Gözümün önünde öptün. Arkamdan söylediklerin... Hangisine inanayım hangisini affedeyim, YOK MU LAN BENİM KALBİM, NERDEN BİLECEKSİN SEN OĞLUM BENİM YÜREĞİMİN YANGININI. " Ayağa kalkmıştım, o da kalkmıştı. Göğsüne vurarak bağırıyor, her vurdukça hem canım yanıyor hem içim soğuyordu.

MAFİA -BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin