Herkese merhaba sevgili Dönence'lerim, yeni bölüm geldi. Biraz uzun ama eğlenceli, kıpır kıpır bir bölüm oldu. Ve kim bilir ortalarda nihayet olması gereken bir şey de gerçekleşmiştir ;)
Bölüm sonu için üzgünüm. Kurgunun gidişatı ve elimden bir şey gelmez...
Neyse, keyifli okumalar dilerim.
Lütfen emeğimin karşılığı oy ve yorumları unutmayalım!!! Sınır koymak istemiyorum!
Yazardan
Bir gün öncesi gece, kulübede Egemen ve Kerem'in konuşması....
Egemen'in iki gündür sırf Cemre'den kaçmak her türlü bahaneye sığınması... Şimdi ise kulübedeydi. İçine sığmıyordu onun sevgisi ama kaybetme korkusu iki gecedir tek bir an bile gözünü kapatamamasına neden oluyordu. Arabanın sadece iki noktası delik deşikti. Cemre'nin oturduğu ön kısım cam ve Cemre'nin oturduğu şoför koltuğunun olduğu taraf kapının camı.
Hedef Cemre idi. Kendisi değil. Cemre. İçindeki yangın yorgunluğa, sessizliğe çekilmesine ve gözlerine bakamazken Cemre'den köşe bucak kaçmasına neden oluyordu.
Oturduğu demir karyola yatağın üstünde öne doğru eğilmiş dirseklerini diz kapaklarına dayarken başını ellerinin arasına almıştı. Düşünmeye çalışıyordu. Düşünemiyordu. Beyni durmuştu. Ne yapabilirdi Cemre'yi korumak için? Ne yapardı onu bu cehennem çemberinden uzak tutmak için? Hep bunun için korkmuş uzak tutmak için çabalamıştı ama şimdi canından çok sevdiği Cemre o çemberin tam ortasındaydı.
Ateşler yanıyordu. Alevler gökyüzüne uzanıyordu ve Cemre o çemberin tam ortasındaydı işte. Ne kadar uzak tutmaya çalışırsa çalışsın başarılı olamamıştı. Alevler ona sıçramamış tamamen esir almıştı.
Derin ve sıkıntılı bir nefes verip öfkeyle iki eliyle başına vurdu defalarca.
"Aptal Egemen! Aptal Egemen! Aptal Egemen! Geçmişine sıçayım senin..."
"Yavaş sıç!"
Kendine ettiği küfür duyduğu sesle kesildi. Egemen başını sesin sahibine kaldırdı. Kerem kulübenin kapısına omzunu dayamış, yorgun gözlerle kendisine bakıyordu. Gözlerinin etrafı derin bir halkayla kararmıştı.
Bir müddet tek kelime etmeden uzun uzun bakıştılar.
"Ne işin var burada? Nöbetin yok muydu bu gece? Hastanede olman gerekmiyor mu? " diye sordu Egemen aldırmazca ve başını yere doğru eğip elleri arasına aldı.
"Hastanedeydim zaten ama bizim gençler," dedi başıyla evi işaret ederek Kerem keyifsiz bir tınıyla. "Kontrollerine geldim."
"Gündüz uğramıştın."
"Kollarına akıllı saat taktım ikisinin de. Tansiyon, kalp atışı ya da belli noktalarda herhangi bir olumsuzlukta bildirim alıyorum. Yarım saat önce Ertuğrul dedenin tansiyonunda sapma yaşandı ve ona bakmak için gelmiştim. Döneceğim tekrar nöbete."
Kaşlarını çatıp başını kaldırdı Egemen. "Devam ediyor mu?" diye sordu solgun endişeyle. "Hastaneye..."
"Sıkıntı yok," dedi Kerem. "Ek bir ilaç verdim. Yolunda her şey."
İçinde artık taşımakta zorlandığı sıkıntıyla derin bir nefes veren Egemen elleriyle yüzünü sıvazladı. "Niye benim hayatım böyle bir bok çukuru Kerem?"
Kaşlarını çatan Kerem tüm ciddiyetiyle Egemen'e bakıyordu. Bu Kerem'in asıl olan diğer yüzüydü. Gerçekti. Alaya yer yoktu bu Kerem'de.
"Neden her şey hep çok uzak, neden uzandığım her şey haram ve neden hep gelecek zaman görünmez Kerem? Karanlık. Çıkmaz." Sıkıntıyla bir nefes daha verdi. Gözleri sabit bakışlarla zemindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNENCE
Teen FictionBir yılda iki farklı yaşam tatmıştım. İki farklı hayat dokunmuştu ruhuma. Ben buna bir isim vermiştim; Dönence. Birinin sonu vasiyet gibi diğerinin başlangıcını garantiye almıştı. Yaşam başlar ve biterdi. Benim yaşamım ise biterken başlamıştı. Tük...