GİRİŞ

9.2K 882 8
                                    

Bugün onun doğum günüydü.
Tam dört yıldır hayatımın her anını dolduran, her yanını ayrı bir renge boyamama neden olan sevdiğim adamın. Barış'ın.

Günler öncesinden heyecanla tüm hazırlıklara başlayıp her şeyi kendi ellerimle seve seve çocukça bir mutlulukla hazırlamıştım.

Şimdi bu güzel sürprizin en ince dokunuşlarıyla can kattığım mekanda onlarca arkadaşlarımız bize parlayan gözlerle bakarken benim ellerim Barış'ın gözlerinin üzerinde sürprizimi hemen görmemesi için kapalıydı.

Onun sonuna doğru akan zaman saniyeleri bizi işte böyle oyalıyordu...

Barış kendisine hazırladığım sürprizin kokusunu bile almamalıydı. Çocukluğunda hayalini kurduğu ama yaşayamadığı o günü, bugün kendi koşullarımla ben yaşatmak istiyordum ona.

Onun son doğum günü olduğunu bilmeden...
Ve aynı zamanda öleceği gün olduğunu bilmeden...

Parmak uçlarım sevinç ve heyecandan buz gibiydi. Kalabalık arkadaş gurubumuza baktım, bugün hepimizin içinde harika bir ateş vardı. Yalnızca birkaç saat sonra yaşanacak acının ateşi henüz bize uğramamıştı ve o an her şey yolunda olması gerekenden daha harikaydı.

Siyahın karanlığı çökmeden önce beyazın parlak örtüsü gözlerimizi alıyor ve yaklaşan felaketi bizden gizliyordu. Şimdilik.

Saniyeler akıyordu... Barış'ın sonuna, benim ise sapacağım başka yollara...

Gözlerini kapatmaya devam ettiğim ellerimi çektiğimde hayranlıkla etrafa bakan gözleri parlarken, yaşadığı duygusallıktan ötürü buğulanmıştı. Tam karşısındaki sahnenin üzerinde 'DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN ADAM OLACAK ÇOCUK' yazan dev afişe baktı, baktı, baktı.

Ve sevinci sessizliğinde tüm yüzüne en masum haliyle yayılırken koca bir gülümsemeyle bana çocukça bir sevinçle sımsıkı sarıldı.
Ben bu sarılışın sonsuz olmasını dilerken onu benden çalacak dakikalar sabırsız ve gaddarca ileri doğru hızla akıyordu...

Barış'ın sonuna benim ise neler yaşayacağımı bile bilmediğim yeni başlangıcıma...

O günü öylesine güzel yaşadı ki Barış; kısacık birkaç saatin her anını dolu dolu, her saniyesinin hakkını sonuna kadar verdi. Ona o güzel günü ben hediye etmiştim. Bunun mutluluğu beni mest ederken sonradan pişmanlığını yaşayacağım 'benim yüzümden oldu' vicdan azabı beni şimdilik özgür bırakıyordu. Çünkü o an ben de olacak her şeyden habersizdim.

Ama zaman Barış'ı katmış önüne acımasızca sona doğru kovalıyordu...

Doğum günü partisi sona erdiğinde yaz ayının sarhoş eden akşamüzeri güneşiyle Ankara caddelerinde özgürce yürüdük. Bizi birbirimize kazandıran duvarın önünde Barış'ın bana uçan balon satan amcadan aldığı rengarenk balonlar elimdeydi. O gün her şey neden olması gerekenden daha güzel, daha rengarenk, daha mükemmel görünüyordu gözüme?

Hiç mutluluğun dozunu kaçırdığınız anlar oldu mu? Hani hiç bitmesini istemediğiniz anlar olur, işte ben Barış ile o gün öylesine hunharca ölçüsüz bir mutluluk yaşamıştım ki kendimi sarhoş gibi hissediyordum.

Ta ki o lanet adam o gün dünyada yokluklarla dolu bir kıyamet kopartıncaya dek...
Elimi neden bırakmıştı ki?
Neden beni yolun da hayatında bu tarafında bırakmıştı?
Sadece küçük bir çocuğa mavi uçan balon almaktı tek amacı.
Ve her şey sadece birkaç saniye değil tek bir salise de olmuştu. Göz açıp kapayıncaya kadar olan zamandan bile daha kısa bir sürede; önce dehşet bir gürültü sonra kulağıma yerleşip kalan lanet bir çınlamayla...

Çocukların oyun oynadığı parktaki ağaçlardan binlerce kuş yaşanan anın dehşetiyle korkakça kanat çırparak gökyüzüne yükselip kaçarken benim hayatım orada durmuştu artık...

Ta ki binlerce defa kendime yemin ettiğim intikam günüme kadar. Ya da ben öyle zannediyorken...

Sonra ne mi oldu?

Dünya yine dönmeye devam etti. Güneş yine doğdu yine battı. Ama o kıyamet günün izleri beniöyle bir yemine sürükledi ki, kaybolduğum yerdeki en dip noktada asıl beni buldurdu.

Sonra bir gün hayat öyle bir genç adam çıkardı ki karşıma, ben yaşamamak için sonuna kadar direnirken bana zorla nefes oldu.

Bir masal kahramanı vardı artık hayatımda, bana mucizeleri nasıl gerçekleştireceğimizi öğretecek olan. Ve masallara inanmamı sağlayacak olan.

Bir büyücü değildi evet, ama yaşamın en acı gerçeklerini bile sihre dönüştürebiliyordu.

Sonrası mı?
Artık her şey yaşayacaklarımda saklıydı...

"Bir yılda iki farklı yaşam tatmıştım. İki farklı hayat dokunmuştu ruhuma. İki farklı çizgi arasında güneş iki ayrı noktaya düşmüştü. Bir yanım kışa dönerken diğer yanım bahara. Bir yanım karanlığa gömülürken diğer yanım aydınlığa açılmış. Bir yanımın gökyüzünde ay yerini alırken diğer tarafımda güneş doğmuştu. Bir yanım ölümün çaresiz sessizliğine çekilirken öbür tarafım yaşamın umuduna çevirmişti yüzünü.

Ben buna bir isim vermiştim; Dönence.

Yaşam başlar ve biterdi. Benim yaşamım ise biterken başlamıştı. Tükenirken çoğalmış, sönerken yanmış, kaybolurken bulmuştum yolumu.

Nedeni ise yaşamımın sonla başlangıç kutuplarına farklı iki insanın düşmesi olmuştu. İki farklı hayatın aynası arasındaki yansımada kalmam olmuştu.

Barış ve Egemen.

Birinin sonu vasiyet gibi diğerinin başlangıcını garantiye almıştı.

Ölüm ve yaşamın çakışarak harmanlanmış yansıması benim dönencem olmuştu.

Ve artık sadece onun, Egemen'in gözlerinde boğulurken nefes alabiliyordum."

Lunapark heyecanı patlamış uçan balonuyla kaybolan o çocuk, artık hayalleri yaşlanmış bir masumdu. Ödenemeyecek kefaretleri cehennemin bile reddedeceği öyle günahlar vardı ki, şeytan bile o gün, o günahkarlar için göz yaşı döktü...

Bir adam vardı önceleri anlayamadığım; geçmişiyle savaşırken geleceğini göremeyen, bugününü suçlayarak boş vermişliğin karanlık kıyılarında çıplak ayakla gezen.

Cam kürenin içine sıkıştırılarak beyaz bir sis perdesiyle örülmüş, karanlıkta kendini zehirleyen vazgeçilmiş zavallı bir hayat.

O gün, o patlamanın olduğu an içine gizlenerek saklandığı küre paramparça olunca yolun iki tarafına saçıldı birbirinden habersiz kalan yarım hayatlarımız.

Geceyle gündüzün arasında sıkışıp kalan kalplerimiz, onun masum dileğiyle bizi birbirimize çekti bir şafak vakti.

Korktuğum gecelerin güneş doğmasını beklediğim sabahlarına ihtiyacım yok artık. İstediğim tek şey; dolu vurmuş kalbini saran karanlığında kıvrılarak yanına uzanmak.

Ve ben; Egemen'in doğadan ayırdığı kalbine düşen dördüncü Cemre, onun dilediği masum hayatı onunla yaşamadan, pişmanlık da duysa onunla onun cehenneminde yanmadan hiçbir yere gitmeyeceğim...
🌙

Herkese merhaba buradaysan ve sana seslenişimi duyduysan benim DÖNENCE evrenime girdin, 
Kelimelerimin arasına da, Dönence dünyama da tekrar hoş geldiniz. Lütfen kendinizi saklamayın satır aralarında da görüşmek üzere.

Kullandığım tek kişisel sosyal medya hesaplarım ⬇️

instagram: donencee_

twitter: @_Donencee

Bir daha ki bölüm görüşmek üzere seviyorum hepinizi. Emeğimin karşılığı lütfen oy ve yorumları unutmayalım.

Sağlıkla,

Mutlulukla,

Aşkla,

Hoşça kalın...

DÖNENCEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin