Egemen ellerinin arasındaki başını hızla yerden kaldırdı. Ağır ve yorgun adımlarla gelen Cemre'yi, mahcubiyet dolu bakışlarla izlerken oturduğu banktan ayağa kalktı.
Ne yapacağını hatta nasıl bakacağını bile bilemezken Cemre'ye doğru gitmek için adım attığında, önüne geçip Egemen'i yine göğsünden ittirerek, "Sakın ama sakın!" dedim düşmanca. Bakışlarım tehdit doluydu. "Aklından bile geçirme! Acıyorum sana kibirli pislik!" Ardından hızla Cemre'ye doğru koştum.
Koluna girerek ona destek verdiğimde Egemen ve Mert'in ayakta durdukları yere doğru yaklaşıyorduk. Cemre'nin anlattıklarının etkisiyle solgun yüzü ileri doğru tek bir noktaya bakıyordu. O anları tekrar yaşayan ruhu, bedenini bu savaştan çekilmelerine ikna etmişti artık.
Bahçede bulunan binlerce öğrenciden çıt çıkmıyordu. Onu izleyen tüm öğrenciler gibi Egemen de gözleriyle adım adım Cemre'yi takip ederken, o üzerindeki bakışlara aldırmadan tıpkı bir hayalet gibi onu yönlendirdiğim adımlarla tam önlerinden geçerek benimle yatakhane binasına giden yola dönmüştü.
Mert
Bir şeyler yapması gerektiğini düşünen Egemen, Cemre'nin arkasından gitmek için adım attığında bu defa da ben buz gibi bakışlarımla kolundan tutup, "Şimdi değil Egemen!" diyerek engelledim. "Yeterince hırpaladın kızı."
Egemen hâlâ Cemre'nin arkasından onu izlerken, "Sen biliyor muydun?" diye sorduğunda dudaklarımı birbirine bastırıp, "Poligonda atış yaptığı gün, o dağılmış haldeki insanın ne yaşayıp bu hale geldiğini merak ederek," dedim. "İnternetten araştırmış, az çok bilgi edinmiştim ama bu kadarını ben de bilmiyordum."
Egemen vücudunu taşıyamayan bacaklarına artık direnemedi. Banka oturduğunda, "Allah'ım ne yaptım!" diye içi içini yerken olan biten her şeyi camdan görüp, Cemre'nin söylediklerini herkesle birlikte hoparlörlerden sabırla dinleyen Erkan Komutan camın önünde durmaya devam ediyor, aşağıdaki bankta çuval gibi yığılıp kalmış pişmanlık dolu Egemen'e bakıyordu.
Ve o korku salan bakışlarla penceresini açıp, "Siz ikiniz," dedi burnuyla Egemen ile beni işaret ediyordu. "Derhal odama gelin!"
Odaya çıktık ve komutanın masasının önünde başımız önde Egemen ile yan yana duruyorduk. Bana neler olup bittiğini sorduğunda ben anlatmak istemesem de, komutandan gelen emir karşısında mecbur kalıp olan biteni anlattım.
Koltuğunda arkasına yaslanmış olan Erkan Komutan birkaç dakika hiçbir şey söylemeden sadece Egemen'i izledi. Komutanın bu hareketi bağırıp çağırarak kızmasından daha fazla hasar veriyordu insana.
Dirseği koltuğun kenarındayken yüzüne dayadığı elini çekerek masada öne doğru gelen komutan, "Gördüğünde de mi anlamadın çocuk?" dedi. "Bir kere olsun o kızın gözlerindeki acının çığlıklarını duymayı denedin mi?" İçinde öfke saçan kişiyi sanki kontrol etmeye çalışıyordu Erkan komutan.
Egemen utancından başı öne eğik dururken, komutan onun yüzündeki pişmanlığın her zerresini okuyabiliyordu. "Çaresizlik dolu yüreğinde taşıdığı cesareti, inadı, ateşi hiç mi oğlum ya, hiç mi merak etmedin?"
Masaya elini sertçe vurdu. "Bir kere olsun sormadın, anlamaya çalışmadın! Hayata tutunmak için kendine kutsal bir amaç edinmiş o kızı hep yargıladın! Ben Erkan Komutan, mülakat günü o kızın bir tarafının öylesine dibe vurmuşken, diğer tarafının hayata inatla başkaldırışını gördüm. Bana da mı güvenmedin?"
Egemen o kadar eziliyordu ki ne tek kelime ediyor ne de başını yerden kaldırabiliyordu. "Konuşsana!" Komutan masaya büyük bir hınçla vurduğunda üzerinde eşyalar zangırdadı. "Konuşsana Sancaktar ne istedin lan bu kızdan?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNENCE
Novela JuvenilBir yılda iki farklı yaşam tatmıştım. İki farklı hayat dokunmuştu ruhuma. Ben buna bir isim vermiştim; Dönence. Birinin sonu vasiyet gibi diğerinin başlangıcını garantiye almıştı. Yaşam başlar ve biterdi. Benim yaşamım ise biterken başlamıştı. Tük...