9. BÖLÜM: Bilseydin...

5.9K 831 0
                                    

Dediler ki – Duy Beni

Damla

Cemre... Onu bu okulda tanıdım. Daha ilk gün, yatakhane de odaya girdiği ilk an, gözleri dikkatimi çekmişti ve bu dikkat göz rengi gibi fiziksel özelliği değildi. Bakışlarında taşıdığı enkazdı.

Ve bu enkazın devamı kalbindeydi. Konuşmuyordu, gülmüyordu, hayata dair tek bir cümle dahi etmiyordu. Nedenleri vardı biliyordum. Anlatmıyordu ama anlıyordum.

Dilinde tek bir kelime vardı: intikam.

Konuşmaması, gülmemesi ya da kendinden bahsetmemesi yardım istemediği anlamına gelmiyordu. Aksine ona yalnızca ve yalnızca gözlerine gerçek anlamda bakan bir insan bedenin içinde taşıdığı kaybolmuş ruhunu görebilirdi.

Ne kadar inkar ederse etsin yardım çığlıklarını en sağır insan bile duyabilirdi. İlk önce Erkan komutan duymuştu onu, sonra ben, sonra Mert ve sonra diğerleri...

Bir kişi duymamıştı ve hala duymuyordu; Egemen.

Geldiğimiz ilk günden beri hiçbirimizi kabullenmeyen, hepimizi aşağılayan ama Cemre'ye düşman olan Egemen. Neden bu kadar kin doluydu bu kıza bilmiyorum ama pişmanlığı ona bedel ödetecekti bundan emindim.

Bazen onu Cemre'ye bakarken yakalıyordum. Hayranlık desem değil, üzülmek, acımak, nefret etmek, sevmek... Tüm duyguların dile getirilen ya da getirilemeyen, gözle görülen ya da görülemeyen tüm duyguların karışımı gibi ama hepsinden çok daha ayrı. Yeni bir duygunun doğuşu gibiydi Cemre'ye gizliden bakışları.

Henüz tanımı yapılmamış soyutun somutu yuttuğu bir kelime ve bu tanımlanamaz duygu her neyse ona aslında çok yakışıyordu. Çünkü onu görüyordum, aslında Egemen'i görüyordum kızgınlığı, öfkesi, kini her neyse Cemre'ye karşı değildi. Açtığı bu savaş aslında kendineydi.

Gözlerindeki acıyı bazen görüyor, ağlamaması için değil ağlaması için omzuna dokunup ben buradayım 'ağla' diyordu. Bazen yorgun ruhu düşüyordu Cemre'nin ve öyle zamanlarda yanına koşan ilk kişi, elini uzatan tek kişi olmak istiyordu. Ama bir kafes gibi kendi nefsi kalbinden doğan o kişiyi hapsediyordu, susturuyordu ve durduruyordu.

Farkında değildi ama yendiğini zannederken çoktan yenilmeye başlamıştı. Artık nefsinin direncini kırmaya başlayan, görünmez sert duvarları çatırdatan ve benliğini serbest bırakan bir güç onu da ele geçirmeye başlamıştı.

Bugün dersler öğlene kadardı ve okuldakilerin bir olay haline getirerek söylediklerine göre Egemen yıllardır ilk defa devamsızlık yapıp derslere katılmamıştı. Mert yataktan kalkamayacak kadar hasta da olsa devamsızlık yapmadığını söylemişti arkadaşının.

Cemre ise dersler bittikten sonra bankta oturmuş bilgisayar odasının saatinin gelmesini bekliyordu. Dün havuzda yaptığı hatanın şimdi farkına varıyordu. Egemen'e yaşattığı o korku vicdanını sızlatıyordu.

Belki o an yaşamak kendisi için önemli gelmemişti ama ya ölseydi... O zaman Egemen ya da dersin komutanı suçluluk duygusuyla nasıl bir psikoloji yaşayacaklardı, bunu hiç düşünmemişti.

Bencillik etmişti. O an o suyun altında nefessiz kalırken olmasını istediği tek şey; o patlama günü kendisini unutup giden ölümün şimdi kendisini almasıydı.

Şimdi düşünürken eminim ki kendine kızıyor, dün bunu nasıl yaptığına inanamıyordu. Egemen'in ne suçu vardı? Bu kadar mı kendine olan inancını kaybetmişti. Ya ettiği yemin, verdiği söz! Pes ederse bunları kim getirecekti yerine? Bu sabah tüm bu düşüncelerini kendisi anlatmıştı bana.

DÖNENCEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin