Jin kapısının alacaklı gibi çalınmasıyla gözlerini zorda olsa açmıştı. Bu aralar günün 25 saatini uyuyarak geçiriyordu. Kendini zorlayarak yataktan resmen sürünür gibi kalktı.
Hamilelikte herkes böyle mi oluyordu acaba, diye düşünmeden edemiyordu. O hiç böyle hayal etmemişti. Günlük hayatından ödün vermeyecek, sabah yürüyüşleri yapacak, en az haftada iki defa kuaföre gidecekti sağlıklı ve güzel bir hamilelik hayal etmişti ama hiç de öyle olmadı. Bir an odadaki boy aynasında kendini gördü. Hiiii diyerek korkuyla sıçradı, aynadaki görüntü felaketti. Gerçi ne bekliyordu ki? Yemek yiyor kusuyor ve uyuyordu. Saçları yağ içinde, yüzü sapsarıydı. Eski halinden eser yoktu. Kimseyi görmek istemiyor, insanlara tahammül edemiyordu yardımcısını bile izne göndermişti. Jin hızla kapıya ilerledi, patlama geldim işte, diyerek kapıyı açtı.
Taehyung tüm neşesiyle eve daldı. "Asrın olayı yarın olacak ve sen hala uyuyor musun aşk olsun ama!" dedi. Sahte bir sinirle, asrın olayıda onun düğünüydü.
Jin "sence de fazla abartmıyor musun, altı üstü papazın önünde bir ömür ayrılmyayacağız, diye söz vereceksiniz. Sanki yalnızken söyleyemiyorsunuz. Sonra belki de hiç görmediğin ve bir daha görmeyeceğin akraba adı verilen yabancıları tek tek öpecek, hiç lezzetli olmayan ve porsiyonuna servet ödediğin üstelik kimseyi memnun etmeyecek bir yemek yiyecek ve yine alfanla şimdiye kadar beraber yaşadığınız evinize geri döneceksiniz. Bunun için bu kadar tantanaya gerek var mı?" diye tek nefeste söyledi.
Taehyung olduğu yerde donup kalmıştı biraz da gözleri dolmuş olabilirdi. Arkadaşından bu özel gününde beklediği tek şey biraz ilgi ve özendi ama şimdi duymuş olduğu bu sözler karşısında adeta dumura uğramıştı. "Sen tüm güzel duyguların katilisin, biliyorsun, değil mi?" Dedi, kırgınlığını sonuna kadar belli eden bir ses tonu kullanarak.
Jin, onun alındığını anladığında bir kahkaha atıp "saçmalama Taehyung-ah yoksa inandın mı? Şaka yapıyorum gül diye! Alındın mı yoksa? Tabi ki senin adına çok mutluyum ve çok heyecanlıyım hem düğünleri ne kadar sevdiğimi biliyorsun." dedi
Taehyung bozulmuştu, tüm modu da düşmüştü. "Hiç komik değildi, mimik oynatmadım." dedi. Kollarını göğsünde bağlamış, salona geçmişti. "Hadi hazırlan da çıkalım. Daha güzellik merkezine gideceğiz." dedi. Yüzündeki somurtkan ifade değişmemişti, üstüne üstlük iç geçirerek derdini daha da çıkarmıştı gün yüzüne.
Jin, arkadaşının yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. Neşeli görünmek için canını dişine takarak "beş dakikaya geliyorum, çok eğleneceğiz." dedi ve merdivenleri çıkmaya başlamıştı bile.
Jin hızlı bir duş almış ve hazırlanmış, Taehyung ile birlikte evden çıkarken "çıkmışken moda evine de uğrayalım. Takımımı almam lazım." dedi. Taehyung yine göz devirmiş "yarın sabah alsaydın. En yakın arkadaşının düğünü var, sen daha takımını bile almadın mı? Aşk olsun, cidden kırılıyorum artık..." dedi.
Jin arabaya binerken mahcup mahcup "biliyorsun durumumu, dışarı çıkamıyorum. Bebek dışarıyı sevmiyor galiba. Ne zaman dışarı çıksam rahatsız oluyorum." dedi
Jin ve Taehyung önde, onların önünde ve arkasında da korumaların arabaları vardı. Taehyung "bakıyorum da korumalara alışmışsın." dedi.
Jin "alışmak değil de ilgilenmiyorum, yoklarmış gibi davranıyorum." dedi. Jin evden çıktığı anda iki araç önden ve arkadan takip ediyor, kimseyi ona yaklaştırmıyordu. Namjoon'un kendince aldığı bir önlemdi bu. Elden, alışmak dışında bir şey gelmiyordu.
Güzellik merkezinin önüne geldiklerinde tam arabadan inecekken Jin'in telefonu çaldı. Taehyung "bak, Amerikan başkanı da arasa beni bırakıp gitmiyorsun." dedi. Jin telefonu açtı arayan deltasıydı.
"Nasılsın bir tanem?"
"İyiyim, Taehyung ile güzellik merkezine geldik. Gerçi çoktan haberin olmuştur ama bakım yaptıracağız."
"Evet, korumalar söylediler. Size iyi eğlenceler. Bu arada... sana bir sürprizim var."
Jin heycanla "ne" diye sordu ama elle tutulur bir cevap alamadı.
"Sen eğlenmene bak ama sana şu kadarını söyleyeyim, çok mutlu olacaksın." Deltası ne sürpriz yaparsa yapsın Jin'in mutlu olacağı aşikardı.
Telefonu kapattıktan sonra kendisine ters ve bir bakıma da meraklı gözlerle bakan Taehyung, tek kaşını havaya kaldırmıştı. "Yüzünde güller açtı yine, ne diyormuş?"
"Bana bir sürprizi varmış, çok mutlu olacakmışım. Ne olduğunu söylemedi ama."
"Gerçekten cok merak ettim çünkü seni son zamanlarda seni mutlu etmek mümkün değil." Taehyung alaycı bir tavırla sordu.
"Abartma istersen son zamanlarda hayatımda kaostan başka ne vardı ki mutlu olayım?"
Jin ve Taehyung daha fazla bu konuda konuşmak istemediklerini sessiz bir bakışmayla anlaştıktan sonra kendilerinden emin adımlarıyla güzellik salonuna girdiler. Taehyung, saçlarının parlak ve gözalıcı görünmesi konusunda titizdi. Bu yüzden en başta saç bakımıyla başlamak istediğini arkadaşına anlatırken Jin'in buruk gülümsemesinin altında belli belirsiz bir acı görünüyordu. Besbelli karnındaki bebeği durumdan rahatsızdı fakat arkadaşının en mutlu gününde acısıyla ilgilenemezdi.
Saç bakımından sonra, belki de aralarında en önemlisi olan cilt bakımına giderlerken biraz daha sakinlemiş bebeğine şükranlarını sundu Jin. Taehyung ve ikisi, yüzlerinin en parlak ve kusursuz göründüğünden emin olunacakları bu bakımdan sonra oldukça rahatlamış gibilerdi. Son olarak masaj ve vücut bakımı yapmak istedilerse de Jin'in birkaç dakikalık da olsa bebeğinden bulduğu vakit sona ermiş, yine sancılı sürece giriş yapılmıştı. Bu kısımda Taehyung'a yalvar yakar derdini açıklamayı başarmış olan Jin de elindeki taze sıkılmış portakal suyuyla arkadaşının masajının bitmesini beklemişti.
"Düğünün tüm hazırlıklarını bitirdiniz mi?" Jin konu açmak için konu açıyordu. Dudaklarını ıslatan portakalın şekerli tadı ona iyi hissettirmişti, belli ki bebeği de durumdan oldukça memnundu. Taehyung gözleri kapalı "hıhm" diye mırıldanırken gevşemiş tüm kasları sayesinde rahatlığın en uç noktasına ulaştığını hissediyordu. İkisi arasında daha fazla sohbet geçemeden manikür pediküre geçmişlerdi. Bu kısımdan sonrası çorap söküğü gibi geliyordu.
Taehyung, güzellik merkezindeki işleri bittikten sonra çiçek açmış yüzüne yine soldurucu bir öfke eklemişti. Güzellik merkezinin kapısından çıkar çıkmaz Jin'e döndü ve bıkkınlık kaynayan bir edayla "moda evine gitsek iyi olacak." dedi. Jin'in bu zamana kadar bunu akıl edip de yapmamış olmasına karşı beslediği siniri belli etmekten çekinmiyordu.
"Kızıp durma, Taehyung, keyfimden mi gitmiyordum sanki?" Jin yine mahçup düşmüştü. Arkadaşının hala ona anlayış göstermiyor olmasına karşı derin bir kırgınlık hissediyorken arabaya geçmiş, gözlerini göz kapaklarının ardına saklamıştı. "Kendimi garip hissediyorum." dedi Jin. Her an uyuyakalabilirmiş gibi hissederken bir anda bakışları bulanıklaştı, başı pencereye düştü fakat bu hale düşmüş tek kişi o değildi. Diğer herkes, o mahallede, o şehirdeki herkes de aynı şekilde başları önlerine düşmüş, derin uykuya dalmışlardı.
Kim Namjoon, dönemin en güçlü varlığı, tek ve biricik omegasıyla beraber bebeğine ulaşmaya çalışan adama da haberler ulaşamıyordu bu vesileyle. Tüm şehir uykudaydı. Ne bir telefon çalıyor, ne bir kuş ötüyordu. Yalnızca sessizlik içinde kaybolmuş koca bir şehirde huzurla uyuyan Kim Seokjin vardı. Diğer herkesin rüyasıysa kendi kabuslarında çektikleri ıstıraptan ibaretti.
1K olmuşuz! Okuyan herkese çok çok çok teşekkür ediyorum canlarımm. Öpüldünüzz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MY HUSBAND // NAMJİN
FanfictionJin kendisine aşık bir eş mutlu bir yuva hayalini kuran güzel bir omega Namjoon ise aşka inanmayan bir delta omega deltayı aşka inandırabilecek mi?