13.Bölüm ✴ Öfke.

7.5K 412 103
                                    

Sevgili Okurlarım; Multimedya da üç ana karakterimiz mevcuttur.

İyi okumalar dilerim :)

✴✴✴

Tuna'nın, Kayra'nın üzerine kusmasının ardından tamı tamına bir hafta geçmişti.

Gözlerimi, tam karşımda duran takvim yapraklarına diktim. 10 Kasım'ı işaret ediyordu. Yorganı usulca üzerimden atar atmaz, yataktan kalktım ve takvime doğru ilerledim. Takvimin yapraklarını tek tek yırtarken, bugün olan tarih de durdum. ''15 Kasım, Pazar.''

Tek kaşımı kaldırıp bu tarihi incelerken, aralığa çok yaklaştığımızı hissettim. Acaba ilk kar ne zaman düşecekti İstanbul'la? Bunun varlığı beynimi meşgul ederken, telefonumun sesiyle irkildim. Mesaj gelmişti. Yine o kişiden.

''Ah, evet evet, hatırladım. Beni hatırladığına da sevindim açıkçası, unuttuğunu düşünmüştüm fakat hala aynıyız demek, eski dostum Azra.''

Telefon elimdeydi. Dokunmatik klavyeden cümlelerimi yazarken, çoktan göndere tuşlamıştım.

''Unutmak ne mümkün, çok sevdiğin arkadaşının cenazesine bile gelmeye tenezzül etmeyen bir arkadaşı... Sevgili; Tolga Parsel!''

Dostluklarını en çok savunan ve gözde tutan bu iki isimdi, Ulaş ve Tolga. Ama şansa gelin görün ki abimin cenazesine, en yakın arkadaşı Tolga Bey gelmeye tenezzül bile etmemişti. Tabii o zamanlar bunu düşünemez iken, olayın üzerinde hallice zaman geçtikten sonra fark etmiştim.

Bu düşünceme omuz silktim. Telefonu yatağa bırakır bırakmaz ise sıcak bir duş almak için banyoma yöneldim. ''Lanet olsun, hava çok soğuk.''

Banyodan çıkar çıkmaz kendimi pembe bornozuma sardım ve hemen odama geçip kıyafetlerimi giyinmeye başladım. Daha doğrusu, giyinmeden önce telefonumu alıp whatsapp'taki; ''Masalın kahramanları.'' adlı grubumuza mesaj attım.

''Saat şu an 12.00. 13.00 da herkes Lo'u cafeye. (Bizim Latte cafenin yeni ismi de.)'' yazıp, mesajı göndere tıkladım. Ardından tek kaşımı kaldırıp, dolabıma bakınmaya başladım. Sahi bu soğukta elbise giyemezdim değil mi?

Elimle elbiselerin bulunduğu askı kısmını kenara çektim ve gözüme serilen kıyafet şölenine rağmen şu klasik cümleyi söyledim. ''Giyecek hiçbir şeyim yok!'' Bir Azra Güler klasiği daha.

Her ne kadar söylenmiş olsam da üzerime giyecek ve beni sıcak tutacağından şüphe duyduğum... Fakat sırf güzel diye birkaç parça kıyafet üzerimdeydi. Ne mi giyinmiştim?

Boy aynasından kendime şöylece bir göz attım. Bacaklarımı sıkan siyah bir kot pantolon giyindim. İnce bacaklarımı ortaya serecek olan türden. Üzerime, önce beyaz bir gömlek ardından saç örgüsü desenleri bulunan kalın gri bir süveter giyinmiştim. Abim Ulaş'ın, doğum günü hediyelerinden sadece bir tanesiydi. Gömlek yakalarım dışarıda kalacak şekilde düzeltmiştim. Ayakkabı olarak ise yaklaşık beş altı santim topukları bulunan bordo botlarımı giyindiğimde, ''Hazırsın Azra Güler.'' deyip, aynadaki görüntüme göz kırpmıştım.

Bordo fötr şapkamı, başıma geçirdikten sonra son olarak parfümümü de sıktım ve odamdan çıktım. Ahşap merdivenlerden yavaşça aşağıya inerken, annemin sesini duymaya başladım.

''Azra, kahvaltı etmeden çıkmanın yasak olduğunu biliyorsun değil mi?''

Salonun bulunduğu kata indiğimde, yüzümde ifadesiz bir gülümseme belirmişti. Kahvaltıların şölen gibi ortaya serildiği masaya doğru ilerlerken, ''Bilmez miyim anne.'' dedim krem rengi sandalyeme kurulurken. ''Ama hiç iştahım yok, sen bunu biliyor musun?''

Turunculu.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin