Bölüm: 38
Girdiğim pastane, iki katlı ve dışı beyaz renge sahip bir pastaneydi. Lavanta kokularının eşliğinde, pastaların bulunduğu alana doğru ilerlerken bana bakıp göz kırpan Umut'a gülümsedim. ''Hazır mı?''
Elinde tuttuğu mor bir pasta kutusuyla yanıma doğru gelirken, kutuyu usulca bana uzattı ve gülümsedi. ''Saat 23:30'a kadar hazır olsun dedin, hazırladık Azra.''
Gözlerimi devirdim. ''Azra?''
''Hanım.'' diye ekledi Umut. Bu durumdan rahatsız olduğunu belli eden bir ifadeyle. Ne yapayım, onunla uğraşmayı çok seviyordum.
''Teşekkürler Umut'cuğum.'' dedim yapmacık bir gülümsemeyle, pastayı elime alıp kasaya doğru ilerlerken.
''Rica ederim Azra Hanım.'' diye bağırdı Umut arkamdan. ''Ulaş beye iyiki doğdun dileklerimizi iletin lütfen...''
''Her sene olduğu gibi.'' dedim bir mırıltı halinde ve kasada bulunan sarışın kıza doğru yürümeye başladım.
Ulaş Güler'in doğum günlerini, her zaman ailecek kutlardık. Eğer bir gün birimizden biri ölürse, bunu devam ettireceğimize dair birbirimize söz vermiştik ve ben senelerdir bu sözü tutmak için uğraşıyordum.
Abim, yani Ulaş Güler'in doğum günü bir önceki seneyi, yeni seneye bağlayan gündü. 31 Aralık gecesi, 1 ocak sabahı... Ulaş, saat 00.00 da doğmuş. Bu yüzden 31 Aralık ve 1 Ocak diye geçiyor doğum günü, ben ise senelerdir 00.00 da kutluyorum.
Her 31 aralık sabahı, bu pastahaneye gelir ve siparişimi veririm. Kocaman siyah kare bir pasta, üzerinde beyaz yazılarla, ''İyiki Doğdun Ulaş Güler!'' yazılır ve isminin, Umut olduğunu söyleyen bir beyefendi tarafından siparişimi saat 23:30 da alırım.
Umut, 19 yaşında ve bu pastane babasına ait. Kendisi özel pastalarla ilgilenirken, benim pastamla ayrıcalıklı ilgileniyor ve tuhaf olan tarafı ise, Ulaş'ın aslında yaşamadığını bilmiyor.
Ona ilk gittiğim gün, abimin ölümünden neredeyse bir ay sonraydı. O zamanlar moralim aşırı derecede bozuk ve kabullenememe evresinde olduğum için, ona abimin doğum gününü kutlamak için pasta yaptırmak istediğimi söylemiştim. Üzerine yazılacak olan yazıyı ve çikolatasını onun zevkine bırakırken, ortaya güzel bir şey çıkartıyordu.
Üstelik ne zaman pasta kutusunu bana teslim etse: ''Ulaş Güler'e, iyiki doğdun dileklerimi ilet.'' diyordu. Aynı bugün ki gibi.
''Ücret ne kadar?'' dedim, siyah çantamdan cüzdanımı çıkartmaya yeltendim. Tam o sırada cüzdan elimden alındı ve çantama geri bırakıldı. Yapan kişiye göz atmak için başımı çevirdiğimde, Umut'un sarı sakallı suratıyla karşılaştım.
''Bu hanımefendiden ücret almıyoruz bu seferlik. Eh, ne de olsa kendisi Ulaş beyin kardeşi.'' Başını yana yatırıp göz kırptıktan sonra, tek kelime bile etmeden arkasını dönüp yürümeye başladı. Elimde tuttuğum pasta paketiyle donakalırken, arkasından seslendim.
''Sen Ulaş'ı nereden tanıyorsun ki?''
Sağ elini havaya kaldırıp, iki yana salladı ve şöyle söyledi: ''Her sene buraya bir kadın geliyor ve Ulaş Güler için bir pasta istiyor. Sence tanımamam mümkün mü? Ayrıca unutma, ruhunu okuyabiliyorum.''
''Ukala.'' diye mırıldandım, çarpık bir şekilde gülümserken. Umut'un ukala tavırları, her zaman hoşuma giderdi ve buda nadir bir şekilde gülümsememi sağlardı. Aslında garip olan bir şey daha vardı. Bu pastaneye her girdiğimde, ölü birine değil de sanki yaşayan ve evde beni bekleyen bir abim için, pasta yaptırıyormuş gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Turunculu.
Teen FictionHayaller, derin bir uçurumu andıracak kadar derinlerdi. Kaderin yazıldığı uç noktalar, hayallerin bittiği yerlerdi. Uçsuz bucaksız, eşsiz dünya da kurulan hayaller... Güvenerek başlanırdı her yola, inanılırdı kavuşulabileceğine bir gün...