Bölüm: 41
Zor günler ve zamanlar geçiriyorum. Bu belki de yazıma bile yansımıştır bilmiyorum.
Bu kadar berbat yazılmış bir bölümü sunduğum için kusura bakmayın, yorumlarınızı bekliyorum.
Hoşça kalın.
Geçmiş;
Oldukça mini olan eteğimi düzeltirken, göğsüme kadar açık olan yakalarıma Bora'nın bakışlarının takıldığını hissettim. Duruşumu bozmadan bir lider edasıyla hızlı adımlarla yürürken, sağ kolumla sertçe dirseğine vurdum. ''Önüne bak geri zekalı.''
''Takılıyordum.'' derken yüz ifadesini görememiştim fakat omuz silktiğinin farkındaydım. ''Hemen de kız zaten.''
Gözlerimi, önce Bora'ya sonra yanıma gelen kişiye çevirdim. Harun, hızlı adımlarla yanıma geçerken çarpık bir şekilde gülümsedim.
''Herkes bizi seyrediyor.''
''Kesinlikle.'' diye onayladı Harun, enfes bir ses ile. ''Büyülenmiş gibi bakıyorlar.''
''Açılın.'' dedi Bora. Elleriyle sağa sola doğru açılma hareketi yaparken. ''11-F geliyor!''
Lisede üçüncü senemize yeni başlamıştık. Harun ve ben liderliği ele alırken, önde sadece ikimiz yürüyorduk. İkinci grupta, üçlü bir şekilde duran insan topluluğu vardı.
Güneşi kıskandıran, sarı platin saçları olan Kayra Yalnız, elindeki lolipopla erkeklere seksi bakışlar atıyordu. Gerçekten, o kadar mini bir etekle nasıl rahat ettiğini hala anlamış değildim.
Hemen ortalarında, Ece Uras bitiyordu. Bir durum olursa aramıza girmek istercesine, Harun ve benim ortamda duruyordu. Bir iki adım geride...
Yeni kestirdiği kestane rengi saçlarını seyirciye sunarken, etrafa gizemli bakışlar yayıyor ve grubumuza örnek bir kız olarak davranıyordu.
Bora Kes. Yapmacık olarak taktığı siyah çerçeveli gözlüklerini, dakika başı indirip kimine ölüm tehlikesi bakışları atıyor, kimine ise cool cool süzülüyordu. ''Klasik Bora Kes.'' diye geçirdim içimden. Hiç değişmedi...
Tuna Atalay. Grubumuzun en sessiz ve en cool erkeğiydi. Siyah çerçeveli kalın gözlükleri, seksi yeşil gözlerini saklamaya yetmezken, o gözlerini herkeslerden saklarcasına kitabına dikiyordu. Onun için sadece hedefler vardı. Arkadaşlık aşk ve aile, hedeflerinden sonra ki işti. Genellikle onu kitapların başından kaldıramazdık. Grubun en arkasından sakince Aşktanbul'a eşlik ederek yürürlerdi. Sahi, Aşktanbul neredeydi?
''Aşktanbul nerede?'' dedim boylu boyunca uzanan koridorda yürüyüşümüze, hız kesmeden devam ederken. Bize bakan dokuzuncu, onuncu ve on birinci sınıflara yeterince göz dağı verdiğimizi anladığımızda sınıfımıza geri dönecektik.
Bu okulun tek bir lideri vardı: o da bizlerdik. Harun'un deyişiylebizler, ''Masalın Kahramanları.'' idik.
''Hastaymış.'' dedi Ece, soğuk nefesiyle enseme üflerken. ''Gelemeyeceğini söyledi.''
Kahvenin en açık tonu olan gözlerimi, etrafımda süzerken herkesin meraklı gözlerle bize baktığını fark edebiliyordum. Bence yeterince göz dağı vermiştik ve bu kadarı yeterdi.
Harun'un elini hafiften sıktığımda, verdiğim uyarıyı anlamışcasına başını salladı.
Gömleğinin yarısı pantolonun içinde, yarısı dışarıda ve yanlış iliklenmiş bir gömleği düzeltme gereği duymazken, bundan gurur duyduğunu söylerdi hep. ''Lise yılları...'' derdi Harun. ''Bir kere yaşa, eğlenerek yaşa.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Turunculu.
Novela JuvenilHayaller, derin bir uçurumu andıracak kadar derinlerdi. Kaderin yazıldığı uç noktalar, hayallerin bittiği yerlerdi. Uçsuz bucaksız, eşsiz dünya da kurulan hayaller... Güvenerek başlanırdı her yola, inanılırdı kavuşulabileceğine bir gün...