En beğendiğim yorumdu.
Gerçi bütün yorumlar güzeldi hepsi için tek tek teşekkür ediyorum...
BeyzaDnZ12;
*************************
Ağladım hüngür hüngür, hala ağlıyorum.
Uyan peri kızı, uyan. Sen ölümü hak etmiyorsun, uyan.
************************
✴✴✴
Tarık Aras.
Gözlerimi araladım. Tenime çarpan soğuk, dikkatimi dağıtmıştı. Deminden beri yürüdüğüm metal plakaların ardındaki metal kapıya baktım. Aralıktı. Sanki beni içeriye davet ediyormuşçasına, gizemli bir soğuk suratıma çarptı.
Etrafıma bakındım. Burasının bir hastane olduğunun farkındaydım fakat hastanenin hangi katında olduğumu kestirememiştim ve burada ne işim olduğunu.
"İçeriye girebilirsiniz, orada." dedi bir kadın sesi fakat kesinlikle tanıdık değildi. Omzumun gerisine baktım, kimse yoktu. Sadece beyaz renkli hastane duvarlarının koridor boyu uzanan sessizliği mevcuttu. Bir adım ilerledim ve odanın girişinde yazan plakayı okudum.
"MORG."
Bedenlerini terk etmiş ruhların, bedenlerinin çürümemesi için soğutulduğu bir odaydı. Yakın zamanlarda, ruhu bedenini terk eden bir insan ile karşılaşmamıştım. Peki bu kapının önünde ne işim vardı? Metal kapıya dokundum ve ardından kendi bedenime dokundum. Ben ölmüş müydüm?
Kapıdan içeriye gireceğim sırada bir el, ellerimi buldu ve o ince ses kulaklarıma doldu.
''Üzgünüm abi fakat kurtaramadılar."
"Tanem?"
Omzumun gerisinden elin sahibine baktım. Tanem, alt dudağını bükmüş, üzgün bir ifadeyle bana bakıyordu. "Kimi kurtaramadılar?" buruk bir şekilde gülümsedim. "Anlamadım, beni mi kurtaramadılar?"
"Sen yaşıyorsun abi."
"O zaman kim, Tanem?"
"Azra'yı."
Beynimden bir ok yemiş gibi hissetmiştim. Sanki tüm bedenimi sarmalayan alev çemberi gittikçe yakınlaşıyor ve bedenimin her bir noktasını, yeniden ateşe veriyor gibiydi. Tanem'i arkamda bıraktım ve morgdan içeriye girdim, bunlar gerçek olamazdı.
Azra oradaydı. Metal bir şeyin üzerine bedeni boylu boyunca yatırılmış, üzeri örtülmüş öylece duruyordu. Bir ölü gibi... Üzerine örtülen beyaz örtünün arkasından sarkan turuncu saçları bile canlılığını kaybetmiş, soluk bir turuncuya dönüşmüşlerdi. Peri kızını andıran o güzel suratı, şimdilerde metalik bir griyi andırıyordu. Ölümün getirdiği soğuklukla usulca parlıyor, dudakları morarmış bir şekilde öylece uzanıyordu.
Bu görüntüye şahit olduktan sonra nefes almakta zorluk çektiğimi hissettim. Bir elimi göğsüme yasladım ve duvardan destek aldım. Sanki bulunduğum odada oksijen oranı sıfıra inmiş gibiydi. Arkamı döndüm ve çıkmak için kapıyı aradım fakat kapı yoktu, buradan çıkamazdım.
"Hayır, hayır, hayır!" dedim bağırarak ve ellerimi yumruk şekline getirip, sıktım. Ardından duvara defalarca vurdum fakat ses gelmemişti. "Hayır, bununla yüzleşemem. Peri kızı hayır, bunu yapmış olamazsın, ölmüş olamazsın!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Turunculu.
Teen FictionHayaller, derin bir uçurumu andıracak kadar derinlerdi. Kaderin yazıldığı uç noktalar, hayallerin bittiği yerlerdi. Uçsuz bucaksız, eşsiz dünya da kurulan hayaller... Güvenerek başlanırdı her yola, inanılırdı kavuşulabileceğine bir gün...