° two ° Bir rüya olarak kalmıştı.

597 24 41
                                    

Yıl 2011

Küçük çocuk elinde pembe panteriyle birlikte yolun ortasında duruyordu. Karşısında çokta büyük olmayan bir park, içinde ise kalbini en çok yaralayan kişi vardı. Gözleri git gide dolmanın eşiğinde elinde panterini sıkıyordu.

Yaralanan kalbinde bir öfke aşinaydı. Sıktığı panterinin çocuk aklıyla,canını yaktığını zannediyordu fakat elini gevşetmiyordu. Karşısında duran çocukların kendine bakarak gülüşü ellerini yumuşacık saçlarına daldırarak tutamlarını çekiştirmesine etki etmişti.

Yanan canıyla birlikte akan yaşlar yanaklarını süsledi. Gözleri usul usul kırpışırken yanına adımlayan çocuklarla geri çekildi. Çekilse de nafileydi kendisinden uzun olan üç çocukta ona yetişmişti. Panterini daha fazla sıkmasını sağlayan şey ise kendisine yetişilmesi değilde, küçücük yaşında en çok canını yakan kişinin konuşmasıydı.

"Senin ne işin var burada? Senin evde olup panterinle oynaman gerekmiyor muydu?"

"Canım sıkıldı Linda." konuşurken usulca başını eğmişti.

"Seni istemiyoruz burada, canın sıkıldıysa annemin yanına git." aynı çocuk konuşurken uzun saçlarına ellerini daldırıp, kulağının arkasına bir tutam yerleştirmişti. Yanında ki arkadaşları ise karşılarında masumca duran çocukta göz gezdirmeye devam etmişti.

"Sizinle oynamak istiyorum. Annem oynaya bileceğimizi söyledi."

"Ama ben istemiyorum! Git buradan, arkadaşlarımla beni rahat bırak!" söylediklerine karşılık içi kıskançlıkla dolan kız, karşısında ki çocuğa korktuğunu bildiği halde bağırmıştı.

"Siz ikiz misiniz?" Jimin kardeşinin yanında duran çocuğun sorduğu soruyla hızlı hızlı başını salladı.

"İkiziz ama o beni istemiyor. Sizinle oynayalım mı?" diye heyecanla soru yöneltirken karşısında ki kız dişlerini sıkmıştı.

"Sana arkadaşlarımdan uzak dur dedim Jimin!" oyun bozan bir çocuk nasılsa öyle davranmıştı küçük kız çocuğu. Ardından ise elleriyle kardeşini omuzlarından iteleyerek yere düşmesini sağlamıştı.

"Ahh, Linda!" kalçasının üzerine düşen çocuk acıyla bağırırken duraksayan göz yaşları daha da hızlandı.

"Ne Linda? Sevmiyorum seni anla artık, bana yaklaşma! O uzun saçlarını da anneme kestirmeden sevmeyeceğim seni! Ha o zaman da belki severim, değil mi çocuklar?"

"Biraz acımasız mı davranıyorsun? Elleri kanıyor Linda."

"Ne acımasızı oğlum, baksana tırnaklarına boyamış. Ailem böylelerinin kötü olduğunu ve yaklaşırsak gece yanımıza geleceğini söylüyor. Uzak durmalıyız ondan-"

"Ay yeter haru! Sen de anladın mı beni Jimin?! Benim için saçlarını kestirecek misin göster bana." demiş ardından yerde avuçlarına bakarak ağlayan kardeşini yalnız bırakıp parka tekrar gitmişti. Eline aldığı küreğiyle ise ağlayan kardeşine gülmeyi ihmal etmemişti.

Yer de canı acıdığı için en sonunda dayanamayarak daha sesli ağlamaya başlayan çocuk ise ayağa kalkmak için çabalamıştı, fakat kalkamamış sesli sesli iç çekmişti. Elinin tersiyle göz yaşlarını silmeye çalışırken başını kaldırıp oturdukları eve bakmıştı. Yirminci kat o kadar uzak görünmüştü ki dudaklarını dişlemişti.

"Hey Jimin..." kulağına sanki fısıldamış gibi söylenen ismiyle iç çekerken merakla etrafına bakınmıştı. Fakat göremediği kimseyle titreyerek burnunu çekmişti.

"Canın çok yanıyor mu Jimin?" derinden gelen sese karşılık oturduğu yerde başını hızlı hızlı sallamıştı minik. Bu tepkisi karşısında ise havalanması bir olmuştu.

● The Monster İnside Me ●Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin