Beş dakikadır Taehyung'la bakışıyorduk ve durumum içler acısıydı. Dünden beri bir döngünün içine girmiştim ve bu döngü mutsuzluk getiriciydi. Dün duyduklarımdan sonra yine bayılmıştım ve uyandığım da saatler koşmuştu. Şimdi saat sabahın altısıydı ve ben yatağın ortasında oturmuş, göğsüme çektiğim bacaklarıma sarılarak Taehyung ile bakışıyordum.
O oğlan ne demek istedi diye sormak istesem de dilim lal olmuş dönmüyordu. Gözlerimle bu durumdan hoşlanmadığımı da son derece karşımda ki adama belli etmiştim. Ancak o karşımda oturmuş bana yaklaşmak için yol gözlüyor gibiydi. Dudaklarını aralayıp konuşmaması, alnından döktüğü terler göz önündeydi.
O da yorulmuştu. Diyeceğim ama vampirler yorulur muydu? Ter dökmeleri bile saçmaydı tanrım. Tanrım diyorum ama tanrı bu durumda gerçekten varmı onun eminliğinden bile şaşmıştım.
"Ben gitmek istiyorum." dudaklarımı ansızın aralayıp isteğimi belirttim. O ise gözlerini yumdu ve cevap vermeden bir kaç dakika bekledi.
"Gerçeklerden kaçmak mı istiyorsun?"
"Bunlar gerçek değil saçmalık." söylediğine beklemeden verdiğim cevapla gözlerini tekrar yumdu. Ben bile farkındaydım dediğimin saçmalığının ama onun karşısında aklıma saçmalamaktan başka bir şey gelmedi.
"Hey dur Tae-!" gözlerim yere doğru kaymıştı ki, ansızın hızından hiçbir şey anlayamadığım sırada üzerime tam manasıyla abanıp sırtımın yatakla buluşmasını sağladı. Bağırtı mı kesen şey ise şah damarımın üzerinde ki lanet olsun ki hissettiğim dişler oldu.
"Buna inanman, bir saçmalık olmadığına inanman için ne yapmam gerek? Tam şuan da dişlerimi bir hayvanın derisine değil de senin tenine geçirme mi ve bunun son derece gerçek olduğunu anlamanı mı sağlamam gerek Jimin?"
"Sakin ol koca oğlan ben zaten anladım tamam mı? Çek dişlerini çek." tenime baskı yapan ve hırıltılı nefeslerini son derece iyi duyduğum adamın durması için omuzuna bir kaç kere vurarak konuşmuştum. Canımın yanmasından korkuyorum lanet olsun!
"Jimin, iznin olmadan zaten ısırmam seni. Hala mı korkuyorsun benden?" derken geri çekilip gözlerime bakmasıyla yatağa dağılan uzun saçlarımda gezdirdi parmak uçlarını, ben ise ateş gibi yanan kırmızı gözlere baktım.
"Taehyung gözlerin kırmızı." fısıltıyla konuştum. O ise saçlarımda ki parmak uçlarını yanağıma getirerek tenimi okşamaya başladı.
"Kokun, bu hayatta beni en zorlayan nedenlerden birisi. Gözlerime de dişlerim gibi hakim olmak o kadar zor ki. Beni, benim gibisi anlar cidden." diyerek en sonunda eğilerek yanağımı öpmesiyle derin bir nefes saldım içimden. Cidden beni tek öpücükle, duyguyla verilen ve bunu hissettirerek beni bitire bilen tek kişiydi.
"Seni seviyorum, lanet olsun ki ben bir vampire çok fena aşığım. Kendimi sikicem." diye son kelime mi vurgulamamla dudağıma vurması bir oldu.
"Ben de seni seviyorum minik manolyam benim." bu sefer de alnımı öpmesiyle tekrar iç geçirdim ve içimi yiyen o soruyu sordum. Bence gerçekten bayılmadan şok olmadan konuşmanın zamanı gelmişti.
"Taehyung bilmediğim daha ne var? Lilith dediğiniz kişi kim, oğlu kim?" sorduğum soruyla yüzümü izleyen adam dudaklarıma eğildi ve öptü. Geri çekilecek diye düşünürken yavaş ama etkili öpücüklerine devam etti. Islak ıslak, dudaklarının arasına alarak emdiği alt dudağım ellerimi omuzlarına yaslamamı sağladı.
"Cevap ver Taehyung." dokunuşumla uzaklaşan ona tekrar sordum o ise elini yanağıma yasladı. Şuan onun yanında ilk kez bu kadar kendini bırakmıştım fakat aklımı bırakamamıştım. Bir yatakta yatıyordum, o üzerimde aklım ise çok başka bir yerde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
● The Monster İnside Me ●
Fanfic"Aslında konuşmak için biraz geciktik değil mi? En başında aklımdakileri sana sormam gerekti. Sevgililer böyle yapardı ama ben yapamadım. Mesela bu ilişki de yeteri kadar diyalog kurmadan seninle öpüşüyoruz, senin bana her dakika dokunmanı istiyorum...