° forty-three ° Onun babaları biz olabiliriz.

341 17 11
                                    

Onları evime getirdim çünkü ne yapacağımı bilemedim. Karnıma bakarak attıkları çığlıklak hala daha kulağımı acıtırken geldiğimiz yöne doğru koştum. Onlar da beni takip etmek zorunda kalmışlardı. Bir zaman sonra yakalasalar da onları evime gidip öyle konuşmayı teklif etmiştim ve kabul etmişlerdi.

Ancak bir durum vardı karnıma dokunmaya dahi korkuyorlardı. Beni durdurmak için tuttuklarında yanlışlıkla karnıma değmişti Yeonjun ve korkarak elini geri çekmişti. Şimdi ise üçlü koltuğa sığınmışlar tekli koltukta rahatça oturan beni gözlemliyorlardı. Karnımdan bakışlarını çekemiyorlar, resmen hipnoz olmuşlardı.

Bakışlardan rahatsız olduğum için elimi karnıma koyup bakışlarımı onlardan çektim. Onlar da anlamışlar gibi oturuş şekillerine kadar değiştirmiş, duyabileceğim seste yutkunmuşlardı. konuşmanın zamanı geldiğinden dudaklarımı aralayıp konuşacaktım ki çalan zille kaşlarım havalandı.

"Birini mi çağırdınız?"

"Evet, bebeğin babasını çağırdım."

"Ne?" Şaşkınlıkla onlara baktım. Nereden biliyorlardı ki öğretmenimin çocuğunu taşıdığımı? Hyung mu söylemişti yoksa Taehyung'a aşık olduğumu? Ama o bile o kadar ileriye gittiğimizi bilmiyordu ki.

"Rawoon piçini çağırdım. Bu ne demek açıklamalısınız." diyen san-ha ile göz devirdim. Ne rawoon'u diye çıldırarak ellerimi yüzüme kapamak istedim ciddi mana da. Öyle bir söylüyordu ki bir de sınırı ve bariz kıskançlığı gözle görülebilirdi.

"Ne Rawoon'u san-ha? Keşke onu aramadan bana sorsaydın şimdi bir kişiye daha açıklama yapmak zorundayım." diye öflekelenerek konuşurken ayağa kalktım. Kapıyı açmaya gitmemle arkamda san-ha'nın bağırtılarını işittim çünkü dayak yemişti.

"Jimin! Ne demek hamilelik falan? İyi misin sen? Siktir cidden! Sen erkek değil miydin! Ne demek bu!" kapıyı açmamla karnıma bakıp bağırarak konuşan adam yüzünden yüzüm buruştu. İşte tam da bu yüzden onu arkamda bırakıp tekrar arkadaşlarımın yanına giderek koltuğa oturdum. Cidden karmaşık bir durumun içindeydim ve kapıyı örtüp arkamdan gelen rawoon'nun bakışları dimdik üzerimdeydi.

"Anlat artık Jimin. Ne demek oluyor bu?" diyen Jungkook ile söyleyecekleri mi ilk önce beynim de tartmak istesem de söze girdim.

"Bakın ben de ne olduğunu bilmiyorum ama bu durumun içine düştüm bir kere." dedikten sonra derin bir nefes aldım. Bu sırada rawoon da yere çökmüş öylece karnıma bakıyordu.

"Bu fizyoloji gereği imkansız bir şey. Emin ol seni bile sikebilirim o derece erkeğim rawoon ancak durum bu. Dört aylık hamileyim, bir bebeğim olacak. Onu ben doğuracağım, söylerken bile kötü duruyor. Galiba ormanda ki o duruma gelmeseydik söylemeyecektim de." dedim. Diğer olan şeyleri de söylersem daha batık olacağım için kısaca bunları söyledim. Diğer konuları açıklayamazdım, söylesem bile. Bir vampir veya farklı bir dünya nasıl açıklanırdı ki zaten? Annem Lilith babamı ise bilmiyorum bile.

"Jimin ağlamak istiyorum, babası kim bu bebeğim?"

"Rawoon değil mi yani?" Taehyong'un sorduğu soruya karşı san-ha'nın tekrar konuşmasıyla yoongi hyung tarafından ensesine bir şaplak yedi.

"Değil tabi ki..."

"Olmak isterdim." aynı anda konuşmamızla rawoon'a baktım ve elimi karnıma koydum. Beni seviyordu...

"Kim o zaman adamı çatlatma!" diye bağıran jaehyun ile dudağımı ısırdım. Başımı öne eğerek düşündüm. Öğretmenimle yattım, babası o. Böyle dersem hepsinden bağırtı yerdim. Ama yine de derince bir nefesi içime çekip söyledim.

● The Monster İnside Me ●Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin