Okulda arkadaşlarla toplanmış bir şeyler atıştırırken düşünüyordum. Düşünmek fazlasıyla elimi kaşındırırken bir boş alana gidip spreyimi duvara akıtma isteğim göğsüm de beliriyordu.
İnsanların para için eli kaşınırdı benim düşünmekten kaşınıyordu.
Herkes masa da dünden bahsediyor rawoon olmasa biteceklerini kahkahayla anlatıyorlardı. Rawoon demişken yine arkadaşlarla okuldan sonra buluşma kararı almıştık ve benim iki saat sonra anca katılabileceğim gerçeği onları biraz sövdürmüştü.
"Rawoon seni soruyor Jimin." yanımdan dürtüklenerek söylenen cümle ile kaşlarım çatılırken yoongi hyunga baktım.
"Neyimi soruyor hala tek parçayım." diye söylenirken enseme vuran Jaehyun ile üfledim. Bu konuşmalarım yüzünden kızıyorlardı bana fazlasıyla ama bir yandan hepsinin de biriciğiydim.
"Biraz yüz ver artık rawoon'a. Yanında olsan sabah akşam öpüşüyorsun adamın sevgili olma teklifini kabul etmiyorsun." diyen Taeyong ile jungkook onaylarcasına ayağıma ayağını sürttü.
"Sevmiyorum onu kaç kere diyeceğim, bu biraz deneyim biraz eğlence. Öpüşmeyi seviyorum seninlede öpüşebilirim jungkook ve o bunu başta kabul etti." derken elime kahvemi alıp dikledim. Tabi ki Jungkook'a dediğimle yoongi hyung bacağımı cimmiş ardından beni ciddi mana da inletmişti.
"Sikişelim dememiştim hyung ne cimiyorsun." söylenmeden duramazken cıkcıkladı.
"Ben bu çocuğu ciddi döverim. Götü başı durmayacak bunun bakın cidden durmayacak." yakınan yoongi hyung'umla omuz silkerken aman be deyip eşofmanımın çözülen bağcıklarını bağlamaya durdum.
"Hyung bana içki alsana okuldan sonra."
"Oğlum zaten iki saat sonra katılacaksın ne içkisi."
"Canım istiyor diyorum hyung." cevabımla başını onaylarcasına salladı. Ben ise özellikle kurdele şeklinde bağladığım bağcımı okşayıp elime bardağımı aldım.
"Şu linda'nın yanında ki senin hoca değil mi?" jungkook'un sorusuyla gözlerim onu bulurken dimdik onun baktığı yöne baktım.
Kızılı, yani öğretmeni mi görmemle yavaşça yutkunurken yanında gülerek yürüyen linda'ya gözlerim takıldı. Ne alakaları var da yan yana yürüyorlar diye içten içe düşünmeden duramazken gözlerim linda'nın hareketine eline takıldı.
Genelde birilerini etkilemek amaçlı yaptığı flörtöz tavrıyla saçlarını geriye yatırışı ve cringe edecek kıkırdayışıyla kaşlarım çatıldı. Kalbim de tıpkı aklımda belirdiği gibi tuhaf bir his belirmeden durmadı.
Aklıma saniyelik dolan hızlı şeritlerle parmaklarımla oturduğum sandalyenin koluna vurdum. Öğretmenimin bir başka öğretmenimi inletişi ve şuana kadar yaşadığımız bütün olaylar aklımda gazete okur gibi dolanırken, onlar ise kahve makinesinin önünde durdu.
Sıcak, ıslaktı.
İçimde beliren hissi anlayamazken tekrar yürümeye başlamakarı ile ellerim yumruk oldu. Beni görmemişti bile. Bu sinirimi bozarken yanımda defalarca kez ismimin çağırılmasıyla transtan çıkarcasına başımı salladım.
"Hey nereye gittin? Çağırıyorum çağırıyorum duymuyorsun." diyen hyungumla sinirle elimi yüzüme kapadım ve sırıttım.
Resmen ben ikizimi kıskanmıştım.
"Buradayım sadece gece uyuyamadım."
"Diyorum ki linda öğretmenine abayı yaktı mı? Bu halleri flörtlerine takındığı halleriydi." dişlerimi gıcırdattım.
![](https://img.wattpad.com/cover/369669317-288-k497716.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
● The Monster İnside Me ●
Fanfiction"Aslında konuşmak için biraz geciktik değil mi? En başında aklımdakileri sana sormam gerekti. Sevgililer böyle yapardı ama ben yapamadım. Mesela bu ilişki de yeteri kadar diyalog kurmadan seninle öpüşüyoruz, senin bana her dakika dokunmanı istiyorum...