Kızıl saçlı adam bir bar köşesin de beşinci tekilasını dikliyordu. İçtiği alkolün sayısına rağmen aklı tamamı ile yerindeydi ve bu daha fazla diklemesine etki ediyordu. İçerken bar tezgahına koyduğu telefonundan açtığı fotoğrafta ki oğlana bakıyor güzelliğini ezberlememiş gibi yine defalarca kez ezberliyordu.
Baktığı fotoğrafta ki oğlan o kadar güzeldi ki yanaklarını ısırmak istiyordu. Dudaklarına bakarken derin bir nefes soluyordu. Tuttuğu tekila bardağı eliyle birlikte titriyordu. Güzelliği karşısında diz çökmemek için kendini zor dizginliyordu.
On birinci tekilayıda fotoğrafı izlerken dikleyip en sonunda dayanamayarak telefonunu eline alıp ekranını kapamıştı. Dayanamamıştı, dayanamazdı ki kimse güzelliğine.
"Baktıkça aklımı kaybediyorum." kendi kendine söylenerek telefonunu montunun iç cebine koymuş, on ikinci tekilayıda da devirmişti. Fakat bardağı o kadar sert masaya koymuştu ki bardak ortadan ikiye çatlamıştı.
"Oha! Ne kadar güçlüsün!" yanında aniden cırlayan kadın sesiyle yüzünü buruşturdu. Kokularına bile zor katlanırken seslerini duymak okul dışında kafasını duvarıya sürtme isteğini uyandırıyordu.
"Nikola bir tane daha getir." yanında ki kadına cevap vermeden barmene seslenmişti. Bu tavırla yanında ki kadın istemsizce kırılmıştı çünkü kızıl saçlı baştan beridir ilgisini çekmişti. Bardağı kırması ise fazlasıyla konuşmak istemesine yardımcı oldu.
"Hey konuşmak istemez misin?" hafifçe koluna dokunan kadınla bakışlarını ilk kez siyah gözlere çevirdi. Tabi yine bir şey demeden kolunu çekmişti ki bu defa siyah gözler kendi gözlerine bakarak ayaklanmıştı.
"Seni ilk kez burada görüyorum. Konuşursak ısına biliriz istersen?" bar tezgahında duran diğer eline usulca elini sürterek götürmeye çalışırken konuşmuştu. Bedenini ise iyice karşısında ki kızıla yaklaştırıp bir kaç santim mesafe kala duraksadı.
"İstemez, iğrenç kokuyorsun." kızıl saçlı keskin bir ses tonuyla konuşarak elini çekmiş, ardından kadını umursamadan ayaklanmıştı.
"Ne diyorsun sen be! Bana baksana sen-" ayaklanmasıyla çığırmaya başlayan kadın o kadar başını ağrıtmış ve kendisini sıkmıştı ki başının içinde sanki fırtına kopmuştu. Dayanamamıştı. Beyninde dönüp duran oğlanın karmaşasına bir cırtlak ses katılmıştı ve beyni sanki yerinden çıkacakmış gibi şimşekler çaktı.
"Kes sesini! Sana konuşma hakkı verdim mi? Çöp bedevisi gibi iğrenç kokunla ne hakla benimle konuşmaya çalışırsın sürtük! Siktir git!" gözleri aleve bürünerek, ateşler yaktı. Dişleri damağını yarıp dışarıya çıkmak istercesine kaşındı fakat kendisine korkuyla bakan kadının gözleriyle ne yaptığının son dakika farkına vardı.
"Sen-sen..." ses telleri titreyerek konuşmaya çalışan kadın konuştuğu anda daha da parlayan gözlerle tıp oldu sustu.
Bu anda ise seri hareketlerle bara giren bir başka adam, bar tezgahının önünde gördüğü adamla birlikte alnına vurdu. Kızıl saçlı yakından gelen ve burnuna dolan tanıdık kokuyla üstten baktığı kadından geriye doğru çekildi ve gözlerini usulca yumdu.
"İMDAT!" gözlerini yumduğu anda çığırmaya başlayan kadın yüzünden elleri kaşındı fakat koluna dokunan elle sabır çekti.
"Taehyung ne boklar yiyorsun?" sorulan soruyla anında gözlerini açarken ellerini alnına yaslayıp koluna dokunan adama karşı konuştu.
"Namjoon sustur şunu bak çıldıracağım! Kim alıyor lan bunları bu bara!" gür sesiyle bar da öyle bir bağırdı ki ellerinde olan ve bardaklarında ki kokteylerini içecek olan kişiler bile duraksayarak korkuyla tıp oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
● The Monster İnside Me ●
Fanfic"Aslında konuşmak için biraz geciktik değil mi? En başında aklımdakileri sana sormam gerekti. Sevgililer böyle yapardı ama ben yapamadım. Mesela bu ilişki de yeteri kadar diyalog kurmadan seninle öpüşüyoruz, senin bana her dakika dokunmanı istiyorum...