° nine ° pezevenk.

425 19 24
                                    

"Seni zilli senin yüzünden maçı kaybettim. Sanki suçlu ben mişim gibi senin ayağına gelen benim." maçın sonuçlanmasının üzerinden iki gün geçmişti. Buna rağmen okulun arka bahçesin de yanıma gelip ardı arkası kesilmeden yakınan hyung'umla onu dinlemeye devam ederken bulduğum bir aralıkta başımı arkamda duran okulun duvarına yasladım.

"Jimin yakın arkadaşım olmasan affetmezdim seni biliyorsun değil mi?" diye soru yönelttiği anda başımı duvarıdan geri çekip çaresizce hızlı hızlı sallamıştım.

"Biliyorum hyung ama ödeşmiş olduk. Ben başıma o üçlüyü bela olarak aldım, sen de maçta yenildin." diyerek sinsice sırıtmamla omzuma bir anda vurması acıyla beni inletmişti.

"Zilli keserim seni ödeşmiş mişiz iki gündür getir götürünü yapmaktan gece götüm ağrıyor." demesiyle kolumu ovuştururken ona karşı göz devirdim.

"Ben mi dedim iddia'ya gir diye? Kolumu kırdın hyung!" sızı yüzünden son kelimelerim de sesim yükselirken bir kez daha vurması ayaklarım üzerinde tepinme mi sağladı.

"Hak ettin jimin! Ve beni zorladı, ne yapsaydım bir anlık gaza geldim. Biliyorsun basketbol konusun da delirdiği mi." demesiyle dudaklarımı aralayıp konuşacağım sırada yaşlı ve göbekli bir öğretmenle bakıştık.

"Bak öğretmen bize gözlerini belerterek bakıyor. Kaç dakikadır bana yakınarak beni tuttun hyung. Zil çaldı artık. Konuşmak istiyorsan bir daha ki ders araszında kafeterya da geç bir masaya otur bir şeyler sipariş et ve beni bekle. Göze batmayalım, zaten sevmiyorlar bizi..." derken öğretmene bakıp hafifçe tebessüm ederek dudaklarımı yaladım. Ardından bakışlarımı ayırmayla yoongi hyung'a tekrar baktım, tabi ki o da öğretmen gibi yaptığım harekete gözlerini büyütmüştü.

"Delirdin mi sen? Hocaya nasıl dudaklarını yalarken bakarsın. Aptal şu hareketlerin yüzünden disipline gideceksin ama bu defa davamızdan değil yavşamaktan hem de göbekliye." demesiyle gözlerimin önüne düşen saçlarımı geriye ittirerek parmağımı ona doğrulttum.

"Hyung bana bakıyor, ne yapabilirim? Ayrıca biraz oyun oynamak hoşuma gidiyor, biliyorsun sorgulama."

"Aman ne bok yiyorsan ye. Gidiyorum ben çiyan götlü seni." diyerek tek kelime etmeme izin vermeden arkasına dönerek okulun kapısına doğru adımlamaya başladı.

"Şükür." mırıldanıp göbekliye bakmamla bakışlarının ben de olduğunu fark ettim. Ben ise yüzümü anlayacağı dilden buruşturup arkamı döndüm.

Ardından hemen arka kapıdan okula girip merdivenleri hızlı adımlarla çıkmaya başladım. Bu ders matematik'ti ve öğretmenimiz hamileliğinin son aylarına geldiği için bir yıl gelmeyeceği söylenmişti. Yani bugün yeni öğretmenimizin geleceği gündü ve derse geç kalmak bütün bakışları üzerime toplamak demekti.

Bunu istemediğim için biraz daha hızlanıp koşarak üçüncü kata çıktım. Hemen ardından koridorun sonunda bulunan sınıfıma ulaştım. Kendimi açık kapıdan içeriye sokmamla alnıma atılan top şeklinde ki kağıtla ise ne olduğunu şaşırdım.

"Ezik sınıfa teşrif etmiş bakıyorum." elim alnımda başımı kaldırıp sese bakmamla üçlünün bana baktığını gördüm. Ağzımı aralayıp sövecektim ki kendime zar zor hakim oldum.

"Çocuklarla oynamıyorum. Kendinize başka oyun arkadaşı bulun ben, beş beden büyüğüm size." diyerek sınıfın ortasında üçüne orta parmak çekmemle en arkada ki sırama ilerleyip kendimi sandalye'ye bıraktım.

"Seni var ya salak!" tabi ben yerime otururken arkamdan bağıran asıl salaklarla sadece başımı sıraya gömdüm ve gözlerimi kapadım.

Ciringelikten başka bir şey değildi yaptıkları ama bu yaptıklarını kendilerinde hak görüyorlardı. Aileleri zengin olduğu için bu tavırları sergiliye biliyorlardı. Öğretmenler müdürler zinhar ceza veremiyordu salaklara.

● The Monster İnside Me ●Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin