Artık yedi aylıktı içimde ki bebek. Günler çok hızlı geçiyordu. Okul bitmişti sadece üni için sınava girmem kalmıştı ve ona da bugün girecektim. Bugün hayatımın büyük bir dönüm noktası noktasıydı.
Ancak bir sorunum vardı. Karnım yüzünden oraya gidemiyordum. Erkektim ve karnımı bu şekilde görürlerse büyük bir sorun olurdu, ben de bunu istemiyordum. Bu yüzden çocuklarla sabah'ın altısında uyanmış düşünüyorduk ne yapabiliriz diye.
"Bence siz girin, ben seneye tekrar girerim sınava." düşünsekte işin içinden çıkarmıyorduk...
"Saçmalama!"
"Jimin bu sınav için burnun kanayana kadar ders çalıştığını gözlerimizle gördük. Eğer bu sınava tek bir kişi girecek olsaydı o da sen olurdun." demişti Taeyong. Bana sinirle bakan yoongi hyunguma bakamazken bacaklarımı titretmeye başladım. Bir yandan da Ji-su'nun karnımı okşamasına izin veriyordum.
"Yapacak bir şey yok. Küpelere dahi izin verilmeyen bu kurumda karnım bu haldeyken oraya gidemem." dedim.
"Bay Kim'i ara bence. Ne demiştin bana hafıza sile biliyordu değil mi?" kısık sesle yoongi hyungun dediği ile başımı hızla iki yana salladım.
"Olmaz..." diyebildim sadece. En son on beş gün önce bana yardım etmişti ve ders çalışacağım diye bir daha onunla konuşmamıştım. Aramalarına da cevap vermemiştim şimdi araya yine bir mesafe girmişken utanırdım yardım istemeye.
"Bak utanç zamanı değil yoongi haklı. Belki nöbet tutan kapıcılarla konuşur." diye sözüne başlayan Jungkook ile ağlar gibi inleyerek başımı geriye yatırdım.
"Bak inlemenin sırası da değil kalk ve ara şu adamı yoksa telefonunu alır ben ararım." Jaehyun'un da onlara katılmasıyla Yeonjun'a baktım. O sınavı olmadığı için rahattı ama benim için üzülüyordu.
"Katılıyorum onlara hyung. Adamın sana bir zararı yok, yardım istesen bir şey olmaz. Konuşur, oyalar bir şeyler yapar. " demesiyle de elime telefon tutuşturuldu.
"Sorun da bu ya zaten bana bir zararı yok. Beni her gördüğün de öyle bir bakıyor ki bayılacak gibi hissediyorum. Korkuyorum onunla konuşmaktan her şeyi kabullenmekten." karnıma baktım bir an doğumu yakınlaşmıştı ancak bununla ilgili bile konuşmamıştık.
"Jimin şimdi bunların sırası değil kardeşim hadi ara." diyen yoongi hyung ile kabullenerek telefonda çoktan açılmış arama listesine baktım. En son aramış olan Taehyung'u görmemle parmağımla ekrana tıkladım ve şıp hemen aramaya başlamıştı.
"Alo Jimin?" sesini duyduğum an tekme atan bebekle Ji-su'nun bakışları heyecanla bana döndü.
"Taehyung şey-" derken istemsizce kendimi kastım.
"Bir şey mi isteyeceksin? Ne oldu iyi misin? Sesin niye öyle geliyor, zor konuşuyor gibisin. Hey Jim-"
"Sakin ol..." meraklı sorularına sakin ol diyerek kısa bir nokta koydum ve soluk seslerini işittim. Soluk sesleri bile kalbimin çarpmasını sağlıyordu.
"Ben şey diyecektim. Sınav, sınav için yardımın gerekiyor."
"Bir sorun mu var?"
"Karnım bu haldeyken gidemem oraya Taehyung." 'lütfen gel ve bir çare bul.' Söyleyemediğim cümleyle derin bir nefes aldım.
"Evine geliyorum, gelince konuşuruz tamam mı? Çıktım hatta şimdi." diyen adamla telefon yüzüme kapandı.
"Arama kapandı." diye fısıldarken herkes ne tepki vereceğime odaklanmış bana bakıyordu. Kalp ritmim hızlanmıştı, hem de çok. Yine o yirmi gündür çektiğim ağrı hafiften karnıma girerken elimi ağzıma kapayıp hızla ayaklandım. Siktir miğdem çarkalanmıştı sanki ve koşar adımlarla banyo'ya gidip klozetin başına çökmüştüm. Bu aylar da çoktan bu kusmaların bitmesi gerekiyordu, ancak beni ara ara yokluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
● The Monster İnside Me ●
Fanfiction"Aslında konuşmak için biraz geciktik değil mi? En başında aklımdakileri sana sormam gerekti. Sevgililer böyle yapardı ama ben yapamadım. Mesela bu ilişki de yeteri kadar diyalog kurmadan seninle öpüşüyoruz, senin bana her dakika dokunmanı istiyorum...