° twenty-nine ° Bay Kim, bir büyücümüydü?

272 18 9
                                    

Beynimin içi sarmaşık gibi olmuştu. Onu gördüğümden beri sadece düşünüyordum. İlk önce ıslığı, sonra elleri en sonunda her şeyiyle aklıma hükmetti. Evet bu gerçekten hükmetmekti... Sonra hoşlandığım adam oldu. Öğretmenim olmasına rağmen...

En güzel öpüşme mi yaşattı, sevgilim oldu. Şaşırıla bilirdi fakat gerçekten diğerlerini ezip geçti dudakları. O tek aşk mahviyetinde sevdiğim, kalbime oturta bildiğim adamdı. Dün ise, dün her şey çok karmaşıklaştı. Onu hiç tanımadığımı fark ettim. İlk sevgilim olduğundan ne yapmam gerekeni, ne konuşmam gerekeni bilmediğimdendi belki de.

Onu tanımıyordum. O sadece benim öğretmenimdi. Hangi yemeği severdi? Hangi renge aşıktı? Ailesi nerede yaşıyordu? En çokta o gözleri niyeydi? Bana unutturmaya çalıştığı gerçek neydi? Niye yaralanmamıştı? Bay Kim, bir büyücümüydü? Peki niye unutturamamıştı? Unuttum sanıyordu ama her şeyiyle gözleri gözlerimde parlıyordu.

Ona biraz zorlansam da unutmuş gibi davranmıştım. Kucağın da; düştüğüm içinmiş gibi bana meyve suyu içirmişti. Arabasına bindiğim de yine miğdem bulandığı için karnımı okşamış, uyumam için çıt çıkarmamıştı. Her şey yolunda sanıyordu. Uyumaya çalıştığımı sanırken bile aklımda olanlar vardı. Sadece bilmiyordu.

"Jimin? Jimin!" Öğretmenin kulağımın dibinde bağırmasıyla yerimde zıpladım.

"Jimin, iyi misin? Okuman için seni çağırıyorum." Kendinin açıklayan öğretmenle kendime vurmak istesem de utana sıkıla konuştum.

"Özür dilerim bay choi." Kısa özrümün ardından tamam demişti. Ardından kitapta okumamı istediği yeri söylemiş, ben de okumaya başlamıştım. Sınıfta dilimizi en iyi şekilde kullanabilen birisi olduğumdan genellikle öğretmen ilk bana okuttururdu.

Bir kaç satır okumamla durmamı söylemiş, ardından anlatmaya başlamıştı. Yazılılar yaklaştığı için dikkatle dinlemeye, anlamaya çalışıyordum çünkü başarısız olma lüksüm yoktu. İstediğim ünüversiteyi yine tutturmam bunlara bağlıydı.

Çoğu kelimeyi ezberleye bildiğimden aklıma en belirgin cümleleri kaydediyordum. Ders çalışırken de biraz ezber üzerinden giderdim. Böylelikle sorun yaşamazdım genelde. İkizim linda ise linda'ydı işte. Ezber konusunda pek başarılı olamazdı.

"Teşekkürler Jimin." Zilin çalmasıyla bay choi, tebessümüyle birlikte konuşup sınıftan çıkmıştı. Böylelikle ben de ayaklanıp bizimkilerin yanına gitmek için sınıftan ayrıldım.

Merdivenlerden inerken omuzuma çarpan birisiyle duraksarken başımı kaldırıp kim olduğuna bakmıştım. Bana büyük bir gülümsemeyle bakan, tanımadığım kişiyle ise yan yana durduğum oğlandan uzaklaşarak iki merdiven aşağıya inmiştim.

"Dikkatli olsana biraz, düşebilirdim." Dedim. Huysuz tavrımla yüzünde ki gülümseme silinmişti.

"Özür dilerim-"

"Dileme, sadece dikkat et. Ben değil başkası da zarar görebilirdi." Diyerek yanından geçip, merdivenden indim. Başımı geriye çevirip baktığım da hala aynı yerinde durmuş bana baktığını gördüm. Yine de umursamayarak önüme döndüm.

"Jimin, Jimin, Jimin!" Bahçeye adım atmamla aynı yerimizde oturan arkadaşlarımı görmüştüm, ki kulağımı çınlatan cırtlak sesle bana doğru koşarak gelen linda'ya baktım.

"Ne, ne varda deli gibi okul da adımı bağırıyorsun?" Diye ben de cırlamadan edemedim. Herkes bize bakmıştı, adımı bağırdığı için. Zaten genel de bakışlar üzerimde olurdu ama böyle adımı bağırınca daha fazla kişinin bakışları altına giriyordum haliyle.

● The Monster İnside Me ●Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin