Onu görmeyeli uzun zaman oldu. Bir hafta... Bu belki başkası için kısa olabilirdi fakat benim için oldukça uzun bir süreydi. Okula bir haftadır gitmiyordum. Onun yanından çıkıp eve geldiğimde kendimi odama kapadım ve yemek için bile odamdan çıkmadım. Arkadaşlarımla iletişimi kestim, sadece yoongi hyungu yanımda tuttum. Ona Taehyung ile ayrıldığımızı söyledim. İnanamasa da benim için bile gerçek gibiydi bu.
Aramadı beni, bir haftalık sürede tek bir mesaj dahi yazmadı. Annem kapıma bir kere dahi vurmadı. Taehyung'un bir kere dahi yazmaması canımı yaksa da annemin kapıma vurmaması daha çok yaktı. Bir hafta da gece boyunca ağladığım günler oldu. Kendi kendime krizlere girip, çıktım.
Berbat hissettim.
Sanki inanmak istemediğim gerçeklerin bana gerçek olduğunu ispatlamak için komplo kurulmuştu. Sinir krizlerimin arasında bile düşündüm. Nasıl gelmezdi odama? Anlayamıyordum ve bu beni gerçek esaslara itekliyor düşün diye söyleniyordu. Hep yalan dediğim taraf beynimde fısıldarken annem yoktu.
Daha on dokuzdum, hayalim mezun olmaktı. Ancak fantastik diye tanımlanan bir gerçeğin içine sertçe itilmiştim. Sevgilim vampirdi, annemin başkası olduğu söyleniyordu ve bu kitaplar da, efsaneler de şeytan diye tanımlanan bir kadındı.
Cidden karmaşık bir durumun içindeydim ve ben yatarak, ağlayarak, uyuyarak bu gerçekleri unutmaya çalışıyordum. Devamsızlık yapmayan ben devamsızlık yapmak durumunda kalıyordum ve arkadaşlarım onlarla konuşmadığım için meraktan ölüyordu.
Rahatsızdım tamamen.
"Jimin!" şimdi, bir hafta sonra adımı seslenen Linda'da kapım da pinekliyordu.
Düşünmeden edemiyordum. Linda, ikizim olduğu için beni barındıran gerçekler onu da içeriyor muydu? Kafayı yemek üzereydim, kapımı tıklatan bir düşman vardı. Aklım ise pelte olmuş zavallı durumdaydı.
"Jimin aç şu kapıyı!" daha da sesli çığıran kızla ayağa kalktım. Yarım saattir vazgeçmemişti. Amacı neydi ki?
"Ne var Linda?" kapıyı açmamla soru sormam bir oldu.
"Göz kalemini ver." diyen onunla kaşlarım çatılırken ellerim yumruk oldu.
"Bunun için mi yarım saattir sikiyorlarmış gibi bağırıyorsun?"
"Evet başka ne olabilir çekil şuradan." diyerek beni itekleyip odama girmesiyle kasıldım. Annemin odasına baktım ve gördüğüm açık kapıyla oraya ilerledim. Odam da o kızın ne bok yediğini dahi düşünmedim çünkü sinirlerim son katına kadar dolmuş ve taşmıştı.
Kapıya dahi vurmadan içeriye dalıp, yatakta yatan annemi görmemle acıyla kavrulsam da yanına ilerledim. Yatağın kenarında duraksayıp, dokunup dokunmamak arasında omuzunu itekledim. Soracak sorularım vardı ve bu sorular için bir hafta yeterdi. Şimdi uyuma zamanı değil gerçeklerin, doğruların zamanıydı.
Ancak uyanmıyordu.
"Anne?" tek bir hareket dahi etmemesine karşılık sesli bir tonda ona seslendim.
"Anne uyansana!" örtük olan yorganını açıp içime doğan kederle bağırdım. Beni duymamasına bir tarafım sinir olurken, bir tarafımda endişelenmişti.
"Linda annem uyanmıyor!" Linda'ya beni duyması için bağırırken, bir yandan da annemin elini tuttum ve teninde ki soğukla elim titredi.
"Anne, anne uyan. Uyansana niye bu kadar soğuksun sen, lanet olsun!" bir yandan konuşurken, bileğine parmaklarımı değdirip nabzına baktım. Atmayan nabzına karşılık ayak parmaklarımdan, bütün vücuduma kadar titredim. Bileği elimden kayıp giderken gözlerim çoktan dolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
● The Monster İnside Me ●
Fanfiction"Aslında konuşmak için biraz geciktik değil mi? En başında aklımdakileri sana sormam gerekti. Sevgililer böyle yapardı ama ben yapamadım. Mesela bu ilişki de yeteri kadar diyalog kurmadan seninle öpüşüyoruz, senin bana her dakika dokunmanı istiyorum...