Annem yok olmuştu, Linda yok olmuştu. Babam ise ortalıkta yoktu. Ailem dağılmıştı... Hastanenin bir köşesine çökmüş ağlarken aklımda sadece bunlar vardı. Arkadaşlarım başımda ağlama dese de yapamıyordum. Ailesiz kalmıştım, bu dayanılmaz bir şeydi. Bir başıma tektim, Linda ve annen nerede diyenlere cevap veremiyordum.
"Jimin hadi bana gidelim." yoongi hyung'un dediğiyle başımı hayır anlamında salladım.
Herkes bana ne olduğunu bilmediğinden, beni hastaneye getirmişlerdi. Bir yerlerim ağrıyor sanmışlardı ama hayır benim göğsüme balçık batırıyorlardı.
"Böyle yapma lütfen Jimin. Seni böyle görmeye alışık olmadığımızı biliyorsun." diyen Jungkook ile dudaklarım daha fazla titredi. Ben böyle değildim, ben umursamaz dik başlı ama mutlu oğlanın tekiydim.
"Hadi bize gidelim ve neler olduğunu konuşalım."
"Anlat bize neler oldu Jimin." rawoon ve yoongi hyung'un birlkte konuşmasıyla başımı yine hayır anlamınnda salladım.
"Konuşmak istemiyorum, bir yere gitmek istemiyorum. Uzaklaşmak istiyorum sadece. Tek başıma olmak, yalnız kalmak. Hazmetmek istiyorum." jungkook'a bakarken konuştum. O ise elimi tutup dudaklarına yasladı. Dudaklarım titredi saniyesin de.
"Jimin seni böyle bir zamanda yalnız bırakmamızı bekleme. Annenin ve linda'nın cansız halde yattığını söyledin. Bunların ne demek olduğunu konuşmamız gerek." yoongi hyung'un dediği ile başımı hayır anlamında tekrar salladım.
"İstemiyorum diyorum anlasana. Boğmayın beni, uzak durun benden." demiştim. Bu dediklerimle elimi okşayan Jungkook, gözlerime beni anlıyormuş gibi bakmıştı.
Ben de zar zor ayaklanmış, hastaneden ayrılmak için yürümeye başlamıştım. Onlar da bir şey söylemeden beni takip etmeye başlamışlardı. Beynimin içi çorba olmuştu. Saatlerdir hastane de kolumda serumla yatarken beklemiştim. Saat kaç civarlarıydı bilmiyorum.
Artık dayanamıyorum.
Dışarıya çıktığımda yüzüme çarpan soğuk rüzgar sayesinde gözeleri mi kapadım ve derin bir nefes aldım. Kaçma hissi hiç bu kadar yakınımda olmamıştı. Her şeyden hemen şuan kaçmak istiyordum. Bunlar benim katlana bileceğim olaylar değildi.
Bunu şuan arkamda beni takip eden ve her hareketimi gözden geçiren arkadaşlarımda çok yakından biliyordu. O yüzden ya beni asla bırakmamışlar hep yanımda olmuşlardı. Neyin içinde olduğumdan bile bir haberlerdi ama biliyorlarmış gibi beni teselli etmeye çabalıyorlardı. Tıpkı onlar benim yerimde olsaydı benim yapacağım gibi.
Omzuma dokunan eli hissetmemle gözlerim aralanırken Taeyong'un, diğer eli de elimi tuttu. Bu hisle elini sıkıp minnetle gözlerine baktım ancak başımı çevirip bir anlık tekrar akmaya başlayan gözlerimi saklamaya çalıştığımda onu fark ettim.
Arabasının yanında durmuş, beni izleyen adam... Göğsüm sıkıştı, Taeyong'un tuttuğum elini sıktım. Arkamdan bana çağırdıklarını duysam dahi onlara cevap vermedim. Gözlerimin odağı bir yer de takılıydı ve bunu onlar da fark ettiğinde sesli tonda konuşmuşlardı.
"Bay kim'de burada."
"Geçenler de Jimin'i, sormuştu bana. Hissetmiş gibi şimdi burada olması."
"O da hasta herhalde neyse Jimin'i, tutmadan gidelim buradan. Şimdi derslerden falan konuşmak ister hiç çekilmez." diyen jaehyun ile elimi Taeyong'dan çektim ve omuzumu tutan elinin düşmesini sağladım. Çünkü dayanamadım. Onların öğretmenim olduğunu bildikleri sevgilime doğru adımladım.
Göğsümün içinde bir şey cayır cayır yanarken soluklarımda bir hayli hızlandı. O ise arabasının yanında durarak onun yanına varmamı bekledi. Öyle hızlı adımlar atıyordum ki ellerim yumruk oldu, kalp krizi geçirecek gibi hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
● The Monster İnside Me ●
Fiksi Penggemar"Aslında konuşmak için biraz geciktik değil mi? En başında aklımdakileri sana sormam gerekti. Sevgililer böyle yapardı ama ben yapamadım. Mesela bu ilişki de yeteri kadar diyalog kurmadan seninle öpüşüyoruz, senin bana her dakika dokunmanı istiyorum...