° forty-five ° Bir kere, sadece bir kere dokuna bilir miyim?

275 17 16
                                    

Evde bugün tek başımaydım. Çocuklar konser olduğu için konsere gitmişlerdi. Benim de gelmemi iştemişlerdi ama biraz karnım ağrıyordu ve fazlasıyla ayaklarım şişmişti. Bu yüzden onlara gitmelerini söylemiştim ve onlar da sözümü dinlemişlerdi. Ben böyle bir haldeyim diye onları da hayatlarından edemezdim. Zaten çok yardımcı oluyorlardı ancak onlar da hayatlarını yaşamalılardı. Hayatlarını mahvedemezdim, gezip eğlenmelilerdi.

Şimdi ise mutfağa geçmiş acıktığım için kendime basit bir çorba yapmıştım. Bu sıralar pek ağır yemek yiyemediğimden sulu şeyler yiyordum. Oturduğum sandalye de biraz yayıldım, ardından kendime kaseyi çekerek çorba mı kaşıkladım. Lanet şey fazla yakıyordu...

Kendim yaptım diye söylemiyorum çok güzel yapmıştım.

Bir kaç kaşık yedikten sonra karnıma yediğim tekmeyle masaya doğru büküldüm. Tekmeleri fazla artmış ve can yakıyordu. Bu yüzden elimi karnıma koyup sakinleşmesi için okşadım.

"Güzel yapmışım değil mi, onaylamak için tekmeliyorsun?" dedim. Arada sırada onunla konuşuyordum ama bağlanmamak adına da fazla ilgilenmiyordum.

Sorduğum soruya tekrar aldığım tekmeyle karnımda oldukça belirgin bir çıkıntı oluştu. altı buçuk aylıktı, sanki içimde heyecandan duramıyordu. Habire hareket ediyordu ve ben de onu hissediyordum. Uykum da dahi...

"Ding dong" her zaman ki gibi düşüncelerim arasında zile basılmasıyla oturma odasında ki saate baktım. Mutfak ve salon karşılıklıydı. Daha çocuklar gideli bir buçuk saat olmuştu.

Erkendi ama bir şey olmuş olabilir diye düşünerek ayağa kalktım. Onlar gelmiştir diye düşündüm, çünkü kapıma gelecek bir başka kişi yoktu. Hayatta tek başımaydım, bu yüzden ya arkaşlarıma yoğun minnet borcum vardı. Elim karnımda kapının önüne vardığım da gözlerim istemsizce dolarken yine onları üzmemek için derin bir nefes alıp kendimi toparladım.

"Sen?" kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm kişiyi hiç beklemiyordum işte. Şoka uğramıştım biraz. Tek kelime edebilmiştim, ardından bir kaç saniye yüzüne baktım öylece durduğum yerde. Beni baştan sona süzerken kapıyı tutan elim sıkılaştı, tıpkı karnımda duran elimin geri çekilmesi gibi.

"Senin ne işin var burada?" dedim bulabildiğim sesimle.

"Sen, seni merak ettim." bakışları en sonunda gözlerimde duraksadığında konuşa bilmişti. Ben ise söylediğine sırıtmıştım, elim istemsizce karnıma tekrar yol alırken beni değil de karnımdakini merak ettiğini biliyordum.

"Şimdi'ye kadar etmedin de şimdi niye ettin?" bu söylediklerim saçmalıktan ibaretti. Sadece hamilelik hormonları yüzünden saçma düşünüyordum. Ondan uzak duran bendim o değildi. O sadece ben öyle istiyorum diye benden uzak duruyordu. Bunun bilinci yüzünden yüzüm buruşurken sanki karnımda ki ağrı daha fazla artış gösterdi.

"Saçmalama, seni merak ettiğimi biliyorsun. Böyle konuşarak yakma canımı."

"Hadi ya canın mı yanıyor? Benim canım daha çok yanıyor sanıyordum. Malum bir anda tepetaklak oldu hayatım." dedim. Söylediklerime bir karşılık vermezken sadece baktı ve baktı. Niye bakıyorsun, konuş demek istedim ama sadece kapıda ki elimi sıkarak beklemeye devam ettim.

Biz parçalanmıştık, daha da parçalanıyorduk. Ortaya doğacak bebeğin mutlu olacağından bile emin değildim.

"Ne bekliyorsun öyle? Ayakta daha fazla duramıyorum, kapıyı örteceğim söyleyecek bir şeyin yoksa." söylenmemle bir adım geriye attı. Onu kendimden soğutuyorum değil mi?

Saçma sapan konuşuyorum, elim de değil.

"Yardıma ihtiyacın var mı diye soracaktım-" dedi ve beni bir kez daha baştan sona süzdü ve devam etti.

● The Monster İnside Me ●Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin