Korku, ürperti.
Ruhum sanki karanlık bir oda da hapis kalmışcasına salınıyordu.
"Lanet olsun o bizi gördü!" Saçlarımı yoluyordum. Korkudan olduğum yer de zangır zangır titremeye başlamıştım. Durumum o kadar vahim bir hal almıştı ki sesimin yüksek çıkmasına engel olamamıştım. Korkuyordum çok korkuyordum. Saniyeler için de sanki her şey mahvolmuştu.
"Sakin olur musun, bana bak." Başımda sakinleşmem için konuşan adamı dahi şuan duymak istemiyordum.
Konuşuyordu, bir kaç cümle kuruyordu. Ancak onu şuan dinleyecek kulak ben de yoktu.
"Sen ne biliyorsun ki? Ne sakın ol'u? O benim kardeşim, onu tanıyorsam akşamına her şey mahvolacak. Anneme, belki de bir hesaptan bütün okula gördüklerini aktaracak!" Eğer aklım başımda olsaydı sınıfın ortasında bu kadar sesli konuşmayı dahi aklımın ucundan geçirmezdim.
"Ben böyle hayal etmedim, bu kadar erken herkesin öğreneceğini tahmin etmedim." Gözlerimden sinir ve yakalanmanın verdiği duyguyla yaşlar çoktan akmaya başlamıştı. Ellerim bay Kim'in beni bu denli ağlarken görmesini istemediğimden yüzüme kapanırken hıçkırdım. Devamı gelen hıçkırıkların karşısında ise arkamda ki masaya oturdum.
"Halledeceğim ben, korkma Jimin. Ağlamana gerek dahi yok, onunla konuşacağım. Hatırla müdürle nasıl konuştuysam şimdi de kardeşinle konuşacağım."
"Konuşsan ne olacak? O sandığın gibi birisi değil. Benim kötü olmam için her şeyi yapar belki de bunun için çoktan okuldan çıkmıştır. Benim gitmem, yetişmem gerek ona." Dilimden dökülen cümlelerin karşısında farkındalıkla ayaklandım tekrardan. Şimdi oturmamın beklememin ağlamamın veya yıkılmamım zamanı değildi. Onu durdurup hayatımı mahvetmemesini sağlamam gerekti.
"Dur, dur dedim! Nereye gidiyorsun?" Gidecekken bileğimden tutan onunla gözlerine baktım, kızardığına emin olduğum gözlerimle.
"Onun peşinden gideceğim! Bak ben tekrar sınıf tekrarı yapamam. Annem öğrenirse beni bu okuldan alır, belki bir daha okumam için şans vermez. Kardeşim bu kıyafetleri tekrar giymemem için onu en olmayacak şekilde aşılar. Hayatımın mahvolmasına izin veremem, şimdi bırak beni!" En sonunda bağırıp kolumu sertçe ondan çektim. O ise arkamdan kollarımı sıkıca tutup sırtımı göğsüne çarptı. Dudağımdan göz yaşlarımla beraber sızlanma dökülürken boynumda hissettiğim dudaklara kapılmak istedim. Fakat yapamazdım 'çünkü felaketime çok az kalmıştı.'
"Dur dedim sana!" Arkanda duran ve boynumu öpen adamı itme çabamla bağırması yine bir olmuştu. Korkuyla yerimden sıçramama sebep olurdu ses tonu fakat sıkı tutuşu sebebiyle sadece başımı yana doğru eğmiştim.
"Bırak beni Taehyung. Gitmem, onu yakalamam gerek." Fısıldamıştım anlaması için.
Anlaması gerekti...
"Sadece sınıfına git, bana güven. Zil çalacak şimdi. Öğretmenine revirde burun kanamam sebebiyle biraz uzandım de. Gerisini bana bırak ben halledeceğim."
"Nasıl halledeceksin? Onu gerçekten konuştuğun kız mı sanıyorsun? O bildiğin gibi değil. Beni mahvetmek için her şeyi yapar, hatta seni benden kıskandığı için gece yüzüme yastığı bastırı- sen benim burnumun kanadığını nereden biliyorsun." Sakin olmaya çabaladığım bir ses tonuyla konuşmaya çalısırken, ona endişelenmemesi için söylemediğim durumu bilmesi aniden kafama dank etmişti.
"Bunu sorgulama zamanı mı? Hadi git sınıfına, ben halledeceğim."
"Sana ancak sevgilisi olursan bunu söylemeyeceğini söyler. Bu ne demek biliyormusun sen? Siktir git ben hallederim mesele mi demek. Git başımdan!" Diye çığırmamla önüme geçti ve kollarını bir birine bağladı. Ona bakarken sadece yalan görmeye başlıyorum. Engel olamıyorum da çünkü burun kanamamı bilmesi ama nasıl bildiğini söylememesi dahi sinir krizi sebebimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
● The Monster İnside Me ●
Fiksi Penggemar"Aslında konuşmak için biraz geciktik değil mi? En başında aklımdakileri sana sormam gerekti. Sevgililer böyle yapardı ama ben yapamadım. Mesela bu ilişki de yeteri kadar diyalog kurmadan seninle öpüşüyoruz, senin bana her dakika dokunmanı istiyorum...