"Siktir lan ne diyorsun sen?" duyduğum cümle karşısında ondan nasıl ayrılıp uzaklaştığımı kestiremedim. Ellerim az önce tuttuğu karnıma dolanırken gözlerine bakmaya devam ettim. Biraz daha saçmalama dercesine.
"Bak her şeyi kabul ettim. Tamam sen vampirsin, annem gerçek annem değil. Hayatım yalandan ibaret ve ben bir şekilde bu hayatın içine çekildim. Ancak-ancak saçma sapan konuşma. Ben erkeğim gerizekalı, ne uyduruyorsun sen?" her cümlemi, her kelimemi anlaması için bastırdım.
"Jimin, yaşadığın hayat yüzünden bu haldesin. Bunları kavramak zor oluyor ve bunlar tanrının suçu. Sen insan değilsin, bizim çocuğumuzu taşıyacak her şey senin içinde var. Sen yücesin, annen gibi. Lilith'in oğlusun. İçinde yatıyor iki cinsiyetin varlığı. Eğer Lilith ile büyüseydin bunların farkına varmış olabilecektin." diyerek açıklama yapmasıyla başımı iki yana salladım.
"Ay çıldıracağım ben bu işin sonunda. Tanrını da, seni de, lilith'i de beni deli etme! Kimseyi istemiyorum, kimse benim bir şeyim olmasın!" bağırırken olduğum yerde yürümeye başlamış, sinirden dört dönüyordum.
Gözüm dönmüştü artık. Her şeyin farkına varınca anlıyordu insan olduğu durumun bokluğunu. Bundan sonra tıkamak istiyordum kulaklarımı herkese. Duymak istemiyordum daha fazla saçma olsa da gerçek olan durumları.
Bıkmıştım, hayayımın mahvoluşunu bile uzun bir süre yaşayamadan yeni bir şeyler öğreniyorum. Bu nasıl bir hayat onu bile anlamak artık zordu. Normal bir insan olmayı kimse şuan benim kadar isteyemezdi.
"Jimin, oğlum..." arkamda duyduğum kapı sesinden sonra kaşlarım çatıldı. Beni çağıran bilmediğim ama bir hafta önce kafamın içinde işittiğim ses ile ellerim yumru halini aldı.
"Bana bak oğlum." ona dönmemi istiyordu. Fakat böyle bir şeyi ben istemiyordum. Annemin öyle yada böyle benden gideceğini öğrensem de boynunda ki izler hala gözlerimin önündeydi.
"Senin için herkesi boğsam, çocukları uğruna kurban etsem dahi o kadını ben boğmadım. On dokuz yıl önce ki cesedin haline döndüğünden boynunda o izler vardı." açıklama yapmaya çalışırken ki ses tonu o kadar bendi ki yumru olan elimi istemsizce kalbime koydum.
"Ben senin annenim Jimin. Sana sarılmak istiyorum, sana sarılmak uğruna her şeyi yaparım oğlum." demişti. Gözlerim doldu, her saniye annem sandığım kişinin gerçek olmadığı yüzüme vuruluyordu. Arkamda ki kişi o kadar bendi ki sesimiz neredeyse birdi. Annem bildiğim kadınla benzemezken şimdi benzemesi istemsizce doldurdu gözlerimi. Şimdi ona, arkamda konuşan kişiye bir merakla dönerken üzerimde ki tişörtümü sıktım.
Sonra gördüm onun bana benzerliğini. O kadın tıpatıp benim aynımdı. Saçları benim gibi kırmızının en ateşli tonu, gözleri, yanakları sanki kadın olsaydım böyle olacaktım dedirtecek türdendi.
"Sana ne kadar benziyorum değil mi?"
Sorusuna sadece başımı salladım. Hıçkırmamak için kendimi yerken, dişlerimle dudaklarımı soydum. Bana doğru yürümeye başlamasıyla, yaklaşan onunla geri adımladım, çünkü kokusu dahi bana benziyordu.
Kollarını geri adımlamamla açması bir olurken derin bir nefes aldım, sonra ise bana sarılmasına izin verdim. Bir anda öyle sıkı sarıldı ki aynı olan boyumuz yardımıyla da yanağım omzuna yaslandı. Ellerim boşlukta sallanırken kaburgalarımın içe çökmesini sağlayacak sıkılıkta kollarını sıktı. Sırtımda, her yerimdeydi elleri. Hem okşuyor, hem saçlarımı koklayarak öpücükler konduruyordu.
Annem sandığım kadına ihanet ettiğim düşünceleri aklımı sarmaya çabalarken derin bir nefes soludum. Ancak o kadar iç içe kalmıştık ki efsaneler kitaplarına konu olmuş, ama benim annem olduğu söylenen Lilith'in kokusu burnumu yakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
● The Monster İnside Me ●
Fanfiction"Aslında konuşmak için biraz geciktik değil mi? En başında aklımdakileri sana sormam gerekti. Sevgililer böyle yapardı ama ben yapamadım. Mesela bu ilişki de yeteri kadar diyalog kurmadan seninle öpüşüyoruz, senin bana her dakika dokunmanı istiyorum...