° nineteen ° Evcilik oynayalım mı seninle?

402 19 9
                                    

Sarıya boyanmış kızıl upuzun saçları yastığa dağılmış, bornozu omzundan sıyrılmış bir şekilde uyuyordu hırçın yakışıklı. Karnına kadar inmiş yorganı, iki kolu da iki yanına açılmış düz bir şekilde sırt üstü yatıyordu. Öyle derin uyuyordu ki uyumadan önce açtığı camın rüzgardan duvarıya çarpıp çıkarttığı ses bile ninni gibi geliyordu.

Tenine çarpan rüzgar o kendine has kokusunu odasında daha fazla yayıyordu. Kokusunda ferahlık, çileğin tam olmuş kokusu vardı. Bahar gibiydi, baharı sevmeyen insana bile baharı özlettirmeyi başarırdı. Yoğun kokusuna karışan ağız şapırtıları, bebek gibi uykusunda dudaklarını büzmesi ve yorganına tekmeler atması aşık olunasıydı.

Dışarda hırçın oğlanın duvarına yaslanmış kızıl saçlı tam olarak bunu düşünüyordu. Görmese bile oğlanın tepkilerini sezerek derin nefesler alıyordu. Koşarak geldiği yolda ayak izlerinin yere bıraktığı adımlarını seyrediyordu. Arkadaşına veya bir başka vampire yolunu açmıştı ama aklında uyuşturucu gibi çektiği koku vardı. İnce ipten atlamıştı ve batmıştı. Şimdi başını kaldırıp açık pencereden atlamak vardı. Fakat ipten atlasa dahi odaya girip girmemeyi düşünüyordu. Öyle ki bir tarafı git buradan derken bir tarafı gir ve sarıl diyordu.

Yaptı da.

Çevik hareketlerle gir diyen yönü seçti ve duvarıya tırmanarak pencereden içeriye atladı. Tek bir çıt dahi çıkmamasına özen göstermeye çabaladı ve orta büyüklükte olan odada yatağa doğru bir adım attı. Gözleri karanlıkta görmesi için gelişmişti, neyse ki bu konuda sorun yaşamıyordu.

Gökkuşağının rengine bulanmış odada yatağın yanına gelerek duraksadı. Keskin gözleri oğlanın omuzundan sıyrılmış bornoza takıldı, sonra ise istemsizce dudaklarını yalayarak alt dudağını dişleri ile hapis etti.

Oğlanın uykusunda büzülmüş dudakları sanki hissetmiş gibi aralanırken sessiz mırıltılarla yan döndü. Sağ omzuna doğru yatmasıyla bornozu daha da sıyrıldı ve omuzu göğsüyle beraber iyice açıldı. Beyaz ten kızıl saçlının gözlerinde parladı, kokusu burun deliklerini yaktı.

Dokunmak istedi tam o anda. Beyaz teni tanımak, her bir santimin de gezdirmek istedi damarlı ellerini. Tenini tek tek öpmek, dudaklarında soluklanmak hayali ile yanıp tutuştu. Önce yavaşça alt dudağını serbest bıraktı, sonra öne doğru bir adım atacaktı ki duraksadı.

İzni olmadan dokunamazdı ki... Kıyamazdı hayallerini süsleyen oğlana. Ya kendisi yüzünden güzel uykusundan uyanırsa, ya dokunduğu için kendisine kızarsa? Türlü düşüncelerle yine sarsıldı. Uzaktan seyretmek istedi sadece.

Yavaşça yatağın kenarında durup yere oturdu. Oğlanın yataktan sarkmış elini yavaşça tutup, yaptığı şeylerin olduğu durumun saçmalığına rağmen eğilerek öptü güzel pamuksu elleri. Yumuşacık öpmüştü, beyaz tenli yine de hissetmişti. İlk tepkisi elini tutan eli sıkmak, sonra ise yine dudaklarını şapırdatmak oldu.

Kızıl saçlı şapırdayan dudaklara bakarak iç çekti. Bu durumu kendisine fazlasıyla ironik geldi. Kendi dünyasında o kadar güzel kadınların, erkeklerin içinde kimseyi sevemezken 'kanı deli gibi kalbine pompalanan oğlana gönlünü yavaş yavaş kaptırmıştı'.

Aşık olmuştu.

Ruh eşine, kaderinde ki oğlana.

On sekizinde ikinci kez gördüğü oğlanın uzun saçlarını sevmek istemişti. Kaldırım da yürürken sesli bir tonda dinlediği şarkıyı seslendiriyor, yürürken dahi hafif salınıyordu. Öyle narin, bir o kadar da hırçınlığını gösteriyordu.

Yakışıklı oğlanı uzaktan her gün seyretmişti, ancak ıssız bir alanda grafiti yaparken gördüğü oğlanın ilk an kanına doymak istemişti. Ama yapamamıştı... Çünkü bunun sonucunun korkudan başka bir şey olmayacağını çok iyi biliyordu. Bundan dolayı yine seyre durmuş, boş bakışlarla kahvelerini duvara çizdiği grafitide gezdirirken çok güzel göründüğünü düşünmüştü.

● The Monster İnside Me ●Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin