Her şey zamanında gerek.
Geç yağan yağmurun faydası dokunmaz kurumuş çiçeğe.
Frida Kahlo.Zaman, her şeyin suskunlaştığı bir yerden akıyor sanki. Kimi anlar vardır; gün ışığının zarif bir dokunuşla incecik perdeyi yalayıp geçtiği, rüzgarın usulca sokak aralarında yankılanan bir fısıltıya dönüştüğü o anlar... Ve insan, tüm bu dinginliğin ortasında bir kayboluşu taşır içinde. Sessiz bir çığlık gibi.
O gün, hayatımın yarısı bir sis gibi önümden çekildi. Sadece gözlerimin önünden değil, yüreğimden, ruhumdan da alındı bir parça. Gidişiyle birlikte benden çaldığı şeyin adı yoktu. Belki de bu yüzden, kaybı bu denli ağır. Bir insanı değil, bir varoluşu kaybetmek gibiydi. Hüzün, içimde kök salan bir ağaç oldu; her anı yaprak yaprak dökülürken, ben o yaprakların altında eziliyorum.
Gözlerimi her kapattığımda, onun bakışlarıyla mühürlenmiş geceleri anımsıyorum. O gecelerde sanki zaman bile nefes almayı unutmuştu. Ve ben, o boşlukta kalakaldım, titrek bir nefesle... Ölüm, bir gerçekti; ama onun ölümü, bir yanılsamaydı. Her şeyin üzerinde gezinen o tarifsiz yokluk, meğer aldatıcıymış. Şimdi, o yalana dokunan her düşünce, yüreğimde derin bir yarık açıyor.
Fakat o asla ne hissettiğimi anlayamazdı. Şayet anlayabilmiş olsaydı, biraz bile tahmin edebilmiş olsaydı bana bu anları tekrar tekrar yaşatmazdı. Onunla beraber ölen ruhumu görmüyor muydu ?
Nasıl sorusunun cevabı yoktu, zaten soru sormanın da bir faydası yoktu. O bana baktıkça ben acı çekmeye, ona ise acı çektirmeye devam edecektim.
''Onca şarkı sözü içerisinden kendi hayrına sadece bunu mu çıkarabildin ?'' Alay sesimde ve mimiklerimdeydi. Umursamayan ifadem ise Demir'i derin bir üzüntü yaşamaya mahkum ediyordu.Bir şey söylemek için aralandı dudadakları ne söyleyeceğini tartamadan yeniden sessizliğe gömüldü. ''Hayır, Demir. Seni yakın gelecekte de, uzak gelecekte de öpmeyi düşünmüyorum. Sende hayallerinden sil bu görüntüleri oldukça rahatsız edici bir görüntü.''
Sözlerim bir ok gibi döküldü dudaklarımdan. Demir dumura uğramış, derin bir hüznün içine çekiliyor gibiydi. Canını yakmak için söylediğim her söz işe yarıyordu. Her daim dik duran omuzları ayların verdiği bir yorgunlukla çökmüş, uykusuz gözlerindeki ufacık ışıklar bir bir sönüyordu.''Rahatsız edici bir görüntü mü ?'' Acının sindiği sözleri şaşkınlıkla döküldü dudaklarından. ''Senin beni öpme ihtimalin beni hayatta tutan şey, görmüyor musun ? '' Sitem dolu sesi çığ gibi büyüdü kulaklarımda. Seslerin birbirine karıştığı bu ortamda en baskın ses Demir'in sesiydi, ya da bana öyle geliyordu bilmiyorum.
''Öl o zaman, Demir.'' Öfkeden değildi bu sitemim, büyük bir acının içine çektiği karanlıktandı. Benim önüm aydınlık değildi, onunki de kararsın.
Karşımda ki o adam benim tanıdığım, yıkılmaz sandığım, üzülmez sandığım Demir değildi. Acımasız sözlerim onda büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştı. ''Yazgı...''''Ne Yazgı ne ? İlk ölüşün mü sanki, yine bulursun ona da bir kılıf. İstemiyorum seni demenin kaç farklı versiyonunu duymak istiyorsun, Demir ? '' Sözlerim keskin bir kılıcın ölümcül darbelerini Demir'in göğüsüne batırıyor, aldığı nefes sanki ciğerlerine yeterli gelmiyordu.
''Tamam Yazgı, haklısın.'' Diyerek gözlerime bile bakmadan karşımdan çekildi.Titreyen ellerimi saklamak o kadar zor gelmişti ki. Gitmesi kalbimde ince bir sızının gün yüzüne çıkmasına sebep oldu. Onun içine alevler bırakan ben değilmişim gibi, benim de içim kan ağlamıyormuş gibi yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ AŞKIN ÇIĞLIĞI
General FictionDuvar dibine sinmiş bedenim Demir Abinin kollarından titrerken, gözleri gözlerimden bir saniye ayrılmıyordu. ''Yazgı.'' Adım dilinden ilk kez bu kadar içten geliyordu. Sesim çıkmıyor, ellerim, bedenim titriyordu. İlk kez bu kadar hazırlıksız yakala...