Vedalar, illa ki sözcüklerden mi olmalı ?
Bir bakıştan, bir dokunuştan anlamaz mı insan ? Her veda, bir ölüm değil midir neticesinde, kalana zulüm değil midir ?
Demir...
Demir benim gönlümün kanayan yarası, içimin susmayan çığlıkları...
Sen nasıl yeniden, veda edebiliyorsun bize ?
''Yapma...'' Dedim sadece.
O iç çekişe satırlarla methiyeler dizebilirdim. Takatim olsaydı şayet, ben senin vedana bile sarılırdım. Onca şey geçti zihnimden, hiçbirisi dökülemedi dudaklarımdan. İçim yansa da, içini yakmam diyemedim. Ben bir sanayım, bir senin içinim demek istedim. Yalnızca sana böyle bakıyorum diyemedim.Diyemediklerim öyle bir ağırlaştı ki içimde, nefes alamadım.
''Sen yapma... Yeniden yapma.''
Sesi o kadar kısık geliyordu ki kulaklarıma adeta fısıltıyla konuşuyor gibiydi. Gözlerinin üzerine çöken hüznü görmek, sesinin titrekleşmesi bile kalbimi delip geçiyordu.
"Bunca zamandır beklediğin bu muydu, Yazgı?" dedi, sesi acı bir kırılganlıkla çatallandı. "Kuzey'in yanında, sanki hiçbir şey olmamış gibi... Öylesine gülüyordun ki...""Demir, beni dinlesen..." dedim, ama sözlerim yarıda kaldı; içindeki öfkenin ağırlığı, kelimelerimi boğuyordu. Bir anlık sessizlikte, bana dönen gözleri bir parça daha sertleşti.
''Ben ne yaptıysam hepsi seni korumak içindi. Yazgı, seni kaybetmekten korktum... Ama asıl seni böyle kaybedeceğimi hiç düşünmemiştim," dedi, sesi fısıltıya dönüşürken bile ağırdı.Aramızdaki bu derin uçurum, bir kez daha affetmekle göze alamadığım kırıklıklar arasında kalmıştı. Ona baktım, ama kelimelerimizden sonra aramızdaki o boşluk bir türlü kapanmıyordu.
Artık ikimizde birbirimiz affedemiyorduk, her şey daha karışık bir hal almıştı. Ne ben ona bir adım atabildim ne de o bana. Öylece durduk, belki o benden bir söz duymak istedi ama benim edecek tek bir kelimem bile yoktu. Esasında vardı fakat bunu yapacak cesaret ve inanca sahip değildim.
Demir son kez gözlerime baktı, ormandan çıkarken arkamızdan gelen tıkırtı ile ters bir bakışla döndü. Kuzey, keyif içerisinde ikimize bakıp gülüyordu.
''Çok çabuk vedalaşatınız olmadı böyle.'' Sesi insanı o kadar irite ediyordu ki.
''Kuzey,'' Demir'in ters sesi bile Kuzey'in keyfini bozmaya yetmiyordu. ''Seninle sonra görüşeceğiz.''
Demir'in sesi havada yankılanırken, Kuzey bir adım öne çıktı. Bakışları, sözleriyle Demir'i daha da kızdırmak istercesine sertti."Kendi ölümünü oynayıp Yazgı'yı bu kadar çaresiz bırakabileceğini mi sandın?" diye sordu, sesi keskin ve tehditkârdı. "Ona bunu yaşatacak kadar zayıfsan, çekip git zaten. Hakkın yok!"
Demir, bu sözlerin altında ezilmiş gibi kaşlarını çattı, bakışları giderek koyulaştı. Yumrukları sıkılı, öfkesi patlama noktasına gelmişti. Ona bir şey söylemek istedim ama araya girmeme fırsat kalmadan, Demir Kuzey'e yaklaştı, gözlerinde gölgelenmiş bir öfke vardı.
"Ne söylediğinin farkında bile değilsin, Kuzey," dedi, her kelimeyi bir bıçak gibi bileyleyerek. "Senin bir sik bildiğin yok! Yazgı'ya zarar vermek aklımın ucundan geçmezdi. Seni ilgilendirmeyen mevzulara burnunu sokma ! ''
Kuzey ise bir adım geri çekilmedi. Tersine, Demir'in öfkesiyle beslenir gibi bir bakış attı, alayla gülümsedi. "Sadece sözlerinle değil, eylemlerinle de kendini ele veriyorsun, Demir. Onu yaralayan her şeyin başı sensin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ AŞKIN ÇIĞLIĞI
General FictionDuvar dibine sinmiş bedenim Demir Abinin kollarından titrerken, gözleri gözlerimden bir saniye ayrılmıyordu. ''Yazgı.'' Adım dilinden ilk kez bu kadar içten geliyordu. Sesim çıkmıyor, ellerim, bedenim titriyordu. İlk kez bu kadar hazırlıksız yakala...