Ölmek istiyordum. Gece karanlıkta yatakta bacaklarımı kendime çekmiş oturuyordum. Gözlerimi yanımda uyuyan Hyunjin'e çevirdim. Yavaşça yüzüne eğilip dudaklarını öptüm.
"Bu... Son kez artık."
Nefesim ile güldüm.
"Gözlerden düşen son bir damla yaş, damarlardan akan son bir damla kan, dudaklarda son kelimeler, akıldaki son düşünceler, geri dönülmez gerçekler, acı veren sesler, görülmek istemeyen görüntüler."
Burukça gülümsedim.
"Eşsiz bir ruh, eşi tarafından katledilen bir ruh. Süzülerek semalara çıkarken bakar mı ardından? Son damlaları cennet yolunda düşer mi yıldızlı gözlerinden? Son kelimeleri dökülür mü kiraz dudaklarından? Yoksa sadece gider mi bu diyardan?"
Hyunjin'in saçlarını okşadım.
"Acıklı geride kalanlar. Mutlu ileri gidenler. Sende uçacaksın bu evrenden, her şeyin sonu da ölüm olacak. Damarında akıp yolunu bulan son damla kan düşek bir beyaz güle, boyayacak kırmızıya. Bu acının kırmızısı, kan kırmızısı. Sonra o gül mezarının üzerinde çürüyecek bedeninle birlikte."
Yumuşak saçları parmaklarım arasından kayıp gidiyordu.
"Ebedi bir sessizlik saracak etrafını. Görülmez karanlık. Zaten bu devrana gelen yaz bitince göçmez mi? Sonbahar kapıdan girerken o çıkmaz mı? Yağmurlar başlamaz mı? Kış olunca ölüm sessizliği çökmez mi? Herkesin baharı gençliğidir. Herkesin yazı hayatıdır. Sonbahar gelince o can çıkar bir şekilde. Sonra geçen aylar, günler getirir kar beyazı. Mezarının üzeri tutarsa bir buz. Buz gibi olan bedenini sararsa ıslanmış toprak."
Derin bir iç çektim.
"O gün bana acıma, alevler içinde yanarken ben, bu soğukluk içimde çölün ortasındaki bir rüzgarmışcasına iyi gelecek bana. Ebediyen kapattığım gözlerim bir daha yağmurlar akıtmamaya ant içer."
Dudaklarımı yalayıp devam ettim:
"Ellerim bulamaz ellerini, gözlerim bulamaz gözlerini. Ama eğer olurda ruhlarımız buluşursa bir gün işte o zaman hissederim seni. Mezarımdaki acının kırmızısı gül solup toprağa karıştığı zaman bende bir ölüden farksız olacağım. Bir sürü mezar aynı olacak toprak yığınının altında. İşte o zaman hissediler duygular manasız, yaşanan hayat amansız kalacak. Yine de son kez öp beni. Bu yolculuğumun uçsuz bucaksız yollarında. Ben çoktan göç etsem de bu cihandan sen beni yarı yolda bırakma..."
Sonlarda sesim titremiş gözlerim dolmuştu.
"Bu benim sana son vedamdır Hyunjin. Ama merak etme. Kağıda dökülmüş bir veda daha bıraktım sana. Sevgilim... Hayatımı mahvettiğin kadar hayatın yaşamaya değer olduğu anları da yaşattın, teşekkürler. Sana ne oldu bilmem ama... Değiştin eşim."
Gözümden bir damla yaş akıp gitmişti.
"Hemde o kadar değiştin ki seni tanımak mümkün değil."
Elimi yanağına indirip okşadım.
"Seni seviyorum sevgili eşim... Ruhumun celladı. Sana son kez gülümsüyorum. Seni son kez öpüyorum. Sen burada bile uyuyorsun. Olsun, güzel uykuların olsun benden sonra da."
Eğilip bir kez daha öptüm dudaklarını uzun uzun.
"Uyurken zararsız bir aşkımsın sen."
Derin bir iç çekerek ayağa kalktım. Topallayarak aylarca yazdığım kağıtları çıkartıp masanın üzerine koydum. Sonra odadan yavaşça çıktım. Dış kapıya ilerleyip ayağıma bir ayakkabı bile almadan çıkmıştım.
Gerçekten ölüme gidiyordum. Son kez baktım buralara. Birazdan Tanrı'nın meleklerinden biri gelecek ve alacaktı beni. Yakınlarda bir yerler de yüksek bir bina vardı, biliyordum.
Çıplak ayaklarım asfaltta acısa bile bana çektirdiği acıların yanında bir hiçti.
Sonunda gelmiştim. Sakince ve gizlice içeriye sızdım. Asansöre gelip düğmeye bastım ve beklemeye başladım. İşte şimdi bana kimse dokunamayacaktı. Asansör gelince kabine binip 43. Kata yani son kata tıkladım. Asansör hızla yukarı çıkmaya başlamıştı.
Derin bir çektim. Üşümüştüm birazcık. Üzerimde ince bir tişört, altımda sadece iç çamaşırı vardı. Bir süre sonra istediğim kata gelmiştim. Kapı açılınca gülümseyerek çıktım. Koridorun sonundaki çatı kapısına gittim. Demir kapıyı ittirerek açınca gıcırdamıştı.
Soğuk hava bedenimi yalayıp geçmişti. İçimi bir titreme sarmıştı. Yavaşça beton korkuluklara gittim. Üzerine çıkıp gecenin karanlığında parlayan şehre baktım. Acelem yoktu. Son kez biraz dünya havası alabilirdim.
"Tanrı'm... Affet beni olur mu?"
Gökyüzüne karşı gülümsedim.
"Ben... Hep gülümseyeceğim. Canım çok yanacak biliyorum. Ama... Bu çektiklerim arasında bir hiç olacak."
Önüme gelen saçlarımı çektim. derin bir iç çekip gözlerimi kapattım. Kollarımı iki yana açıp kahkaha attım.
"Sikeyim böyle hayatı! Böyle aileyi sikeyim! Nefret ediyorum hepsinden! Tiksiniyorum herkesten!"
Gözlerimi açıp etrafa baktım.
"Bana bak evren! Artık bende bir kuş olacağım! Gördün mü? Belki kanatlarım yok ama! Birazdan bende bir kuş gibi süzülüp çakılacağım! Senin sınırlarını değil kendi sınırlarımı çiziyorum! Oyun bitti! Elveda!"
Kendimi rüzgara bırakıp atladım. Bedenim hızla düşüyordu. İçimi bir heyecan sardı. Midem düğüm düğüm oldu. Yere gittikçe yakınlaştım. Ve yere çakıldım. Hissettiğim acı ile gözlerim karardı. Yüzümde bir gülümseme vardı. Hissedebilmiştim. Son gördüğüm gecenin bir yarısı bile olsa etrafıma toplanan insanlardı.
×
Hayat dediğin nedir ki?
Oynanan en büyük kumar değil midir?Tanrısal Bakış
Herkes gencin etrafına toparlanmıştı. Polisler, ambulans, olay yeri inceleme. Herkes vardı. Etrafın fotoğrafı çekiliyordu. İnsanlar sosyal medyaya yüklüyordu. Hyunjin ise duyduğu kapı sesi ile uyanmıştı. Felix yoktu. Telefonu evdeydi, ayakkabıları da evdeydi. Önüne düşen son dakika haberi ile tanımıştı onu. Hızla koşarak olay yerine gitmeye başladı. İçini bir korku sarmıştı. Yanılmak için yalvarıyordu.
Ama hayır, yanılmamıştı. Eşi yerde kana bulanmış yatıyordu.
"Felix!!"
Geceyi inletecek bir haykırış koparmıştı. Sonra koşarak yanına koştu. Onu tutan polisleri aşarak hemen yere çöktü. Sert düşüşü ile dizleri acımıştı ama şu an umrumda dahi değildi.
Eşinin kan olmuş yüzünü görmüştü. Bedeni dağılmıştı. Kafatası parçalara ayrılmış, kan ile süslenmişti. Yüzünde bir gülümseme vardı.
"Felix!!"
Daha büyük bağırmış ve cansız bedenine sarılmıştı.
"Felix! Felix bırakma beni!"
Polisler onu çekmek istiyordu. Ama bunlar önemsizdi.
"Felix yalvarırım!"
Gözlerinden yaşlar sicim gibi iniyor cansız bedeni ıslatıyordu.
"Felix!!!"
Bağırarak ağlıyordu. Sağlık görevlilerinden biri ona sakinleştirici vermiş ve bayılmasına vesile olmuştu. En son cesedi siyah fermuarlı kumaşa koyup kaldırmışlardı. Bu gece bir genç hayattan kopmuştu. Hoş, o hayattan kopalı epey oluyordu. Bunun suçlusu sadece eşi miyidi? Yoksa herkes miydi?
Mutlu olduğunu sandığı zamanlar gözleri boyanmıştı sadece. Kaderin karanlık pençesinden kurtulamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Betrayal-HyunLix- +18
Fanfiction"Gözlerin bile yalan söylediği bu cihanda sana nasıl güvenebilirim..?" "Güven bana, sana güvenin rahat kollarını tattıracağım." Ölmüş iki ruhun gece dansıydı bizim aşkımız. Gece kusurlarımızı örter, bizi temiz gösterirdi. Şafak sökene kadar ettiğimi...