Sabah kalktığımdan beri mutsuzdum. Hyunjin ile son kahvaltımızı yapmıştık. Şu an onun yatağına oturup ayaklarımı sallarken Hyunjin'in son eşyalarını koyuşunu izliyordum. Gergin ve stresliydim. Gitmesi için üzüldüğüm kadar korkuyordum. Ya başıma kötü bir şey gelirse diye.
"Asma o güzel suratını. Seni her gün görmeye geleceğim."
Bana dönüp konuşunca bir süre yüzüne baktım.
"Bende seninle gitmek istiyorum ama...!"
Yanıma adımlayıp önüme geçti. Yüzümü elleri arasına alıp yaklaştı ve dudaklarıma bir öpücük bırakıp geri çekildi.
"Sen üzülürsen ben daha çok üzülürüm ama. Tedavin bitince hemen gelip seni alacağım. Oldu mu?"
Kafamı salladım. Bu sefer dudaklarını burnumun ucuna bastırmıştı. Kapı açılınca gözleri arkamda kalan kapıya döndü. Bende kafamı çevirip bakınca noonamı görmüştüm.
"Hyunjin, hazır mısın?"
Kafasını sallamıştı. Sonra yaklaşıp dudaklarını yanağıma bastırınca gözlerimi kapattım. O da benden uzaklaşıp açık olan valizlerini kapatıp eline almıştı.
"Arkadaşların geldi, seni bekliyorlar."
Hiçbir şey dememişti. Bende yataktan atlayıp arkasından gitmeye başladım. Birlikte merdivenleri inince Changbin ve Jeongin hyungu görmüştüm. Derin bir iç çektim. Hyunjin gidip onlarla selamlaştı. Sonra dönüp beni yanına çağırdı. Hızlıca yanına gittim. Beni kolunun altına alınca ağlamak istedim ama dudaklarımı kemirerek bunu engellemeye çalıştım.
"Aslında... Bebeğimi bırakmayı hiç istemiyorum."
Demişti, onunda sesinde biraz mutsuzluk vardı.
"Sen daha çıkmıyor musun Felix?"
"Bilmiyorum Jeongin hyung."
"Her neyse, görüşürsünüz yine."
"Tabiki görüşeceğiz Changbin. Buradan çıktım diye sevgilimi unutayım mı?"
İnsanlara beni sevgilisi olarak göstermesi çok hoşuma gidiyordu. Ama biraz da utanç vericiydi...
"Oha! Sevgili mi oldunuz?"
Changbin şaşkınlıkla sorunca Hyunjin gülerek kafa sallamıştı.
"Tebrik ederim."
Jeongin yüzündeki bir gülümseme ile bizi tebrik edince daha da utanmıştım.
"Neyse hadi siz vedalaşın, biz her şeyi imzaladık. Eşyalarını götürüyoruz arabaya. Gelirsin."
Hyunjin kafa sallayınca ikili eşyaları alıp gitmişti. Hyunjin'de bana dönmüştü.
"Bebeğim, gözlerin dolmuş hemen. Ağlama bak."
"I-ı ağlamıyorum ki."
Gözlerimin altını okşayıp dudaklarını benim dudaklarıma bastırmıştı. Bir kaç hemşire ve doktoru burada olduğu için ve bizi gördüğü için çok daha utanmıştım. Benden çekilince yüzüme bakıp gülmüştü.
"Elma yanaklım... Kıpkırmızı oldun."
Demişti, kulaklarım ve yüzüm yanıyordu resmen... Beni belimden çekip sarılmıştı. Bende sımsıkı sarıldım ona. Saçlarımı okşayıp bir sürü öpücük bıraktı. Sonra benden ayrıldı.
"Gidiyorum ve ağlamak yok."
"Tamam..."
Yanaklarımı sıkıştırıp geri çekildi. Boşluğa düşmüş gibi hissetsemde sakin kaldım. O da arkasını dönmeden bana el sallamıştı. Bende ona sallayınca doktoruna ve hemşirelere veda edip hastaneden çıkmıştı. Büyük kapıya gidene kadar arkasını dönüp dönüp bana bakıyordu. En son büyük kapıya gelince ellerini sallayıp öpücük atınca güldüm. Bende ona el sallayıp öpücük attım. Kapıdan çıkınca görevli kapıyı kapatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Betrayal-HyunLix- +18
Fanfiction"Gözlerin bile yalan söylediği bu cihanda sana nasıl güvenebilirim..?" "Güven bana, sana güvenin rahat kollarını tattıracağım." Ölmüş iki ruhun gece dansıydı bizim aşkımız. Gece kusurlarımızı örter, bizi temiz gösterirdi. Şafak sökene kadar ettiğimi...