''DİN-LE-ME-YE-CE-ĞİM''

1.1K 93 5
                                    

Okula girer girmez bir hışımla sınıfın kapısını açtım. Şevval'i ilk gördüğüm yerde boğazlayacaktım. Dün yaptıklarından sonra okula gelmeye yüzü olmamalıydı ancak sırasında gördüğüm çantasıyla okulda olduğunu anladım. Sınıfta göremeyince çantamı onun çantasının yanına bırakarak tekrar dışarı çıktım. Başka nerede olacak, tabii ki kantinde!

Koşar adımlarla merdivenlerden inerek kantine girdim. Orada oturmuş Aynur'la birlikte tost yiyordu. Sinirli sinirli yürüyerek masasına gittim. İstemsizce elimi masaya çakarcasına vurmuştum.

''Kızım, sen aptal mısın? Ne diye hiçbir şey söylemeden toz oluyorsun?''

''Ne? Açelya, ne diyorsun?''

''Ne diyorum, öyle mi? Dün Serkan'ı görünce neden kaçtın diyorum!''

''Ne? Ben mi kaçtım? Ben niye kaçayım, Açelya? Siz konuşurken Serkan beni aradı. Şu anda sizi izliyorum, hemen orayı terk et, dedi. Telefonu da kapatmama izin vermeyince sana haber veremeden gitmek zorunda kaldım.'' Ne diyeceğimi bilemeyerek arkamdaki sandalyeye kendimi bıraktım. Çok çaresiz ve sinirliydim. Bir yer olsa da ya da biri bir şey söylese de kavga etsem diye yer arıyorum adeta. Bir an başımı Şevval'in omzuna bıraktım.

''Şevval, Ekin beni terk etti.''

''Terk mi etti? Ciddi misin?''

''Evet, Serkan dün biraz laf söyleyince hemen elimi bıraktı ve bana git dedi.''

''Ekin aslında...'' Başımı kaldırdım.

''Sakın bana Ekin aslında öyle biri değil deme. Benim için artık Ekin bitmiştir.''

''Ama...''

''Tamam, Şevval. Boş ver, hadi sınıfa gidelim.'' Dedim ve ayaklandım.

''Ha, ne diyeceğim sana!' dedi Şevval ayağa kalkarken. ''Gamze başka okula geçmiş.''

''Öyle mi? İsabet olmuş.''

* * *

Çıkış zili çalmıştı. Uyuşuk uyuşuk çantamı toparlayarak sınıftan çıktım. Hiç yürümek istemiyordum. Keşke kanatlarım olsaydı da uçarak gitseydim ki o aman da benim gibi birinin kanatları da yorulur o zaman da derdim ki; ''Bugün hiç uçasım yok.'' O zaman iki kişi gelsin biri ayaklarımdan biri de kollarımdan tutsun eve kadar sürüklensem de olur yeter ki yürümeyeyim. Okulun bahçe kapısından çıkınca sağa döndüm ve dönemediğimi fark ettim çünkü biri kolumdan çekiştiriyordu.

''Ne yapıyorsun be!'' dedim ve Ekin'in o muşmula suratıyla karşılaştım.

''Açelya, bak iki dakika beni...''

''Dilemeyeceğim Ekin, dinleyemem. Bitti, anlıyor musun? Çok teşekkür ederim, gerçekleri görmeme yardımcı oldun. Sizin deyiminizle nedir o... Hah, eyvallah! Şimdi peşimi bırak. Biri görecek.''

''Eeehh! Kim görürse görsün. Umurumda değil! Beni dinleyeceksin!''

''Din-le-me-ye-ce-ğiiiiim!'' dedim ve oradan uzaklaştım. Allah'tan ortalıkta kimse yoktu. Ekin'in arkamdan bağırdığını duydum.

''Açelya, seni seviyorum!'' Arkamı döndüm ve ters ters yürürken;

''Ama ben seni sevmiyorum.'' Dedim kollarımı iki yana açarak. Önüme döndüm ve Allah'a dua ettim:

''Allah'ım lütfen yalan söylediğim için beni çarpma!''

* * *

Kütüphaneme girerek gizlediğim tabletimi... Ana! Ben buraya bırakmıştım. Yok, hiçbir yerde yok. Buraya bıraktığıma eminim.

''Bunu mu arıyorsun?'' Sessiz odada Serkan'ın sesi yankılanınca âdeta yerimden sıçradım. Arkamı dönüp baktığımda elinde tabletim, duvara yaslanmış, bir eli cebinde, pişmiş kelle gibi sırıtarak tabletimi sallayıp duruyordu.

''Ver onu bana!'' dedim sinirle.

''Neden? Ekin'le konuşman için mi?''

''Hayır, ama lazım...''

''Beni ilgilendirmez. Şimdi bunu da babama vereceğim ve telefonunu ne zaman verecekse bunu da o zaman alırsın.''

''Ya, tamam! Çık git şuradan benim asabımı bozma!'' dedim ve odadan çıkardım. Ne haliniz varsa görün!

* * *

Saat gecenin biri olmasına rağmen hâlâ uykum gelmemişti ve ben bu zamana kadar yaşadığım her şeyi kitabıma yazıyordum. Galiba yılın en dramatik kitabı seçileceğim.

Yazmaktan yorulan elimi dinlendirmek için kalemi bırakarak biraz ovuşturdum. Kim bilir kaç saattir bu koltukta oturuyordum. Belim tutulmuş gibiydi. Ayaklanarak odamın içinde yürümeye başladım. Gözümü pencereye ne kadar çevirmek istemesem de gözüm bir şekilde oraya kayıyordu. Yavaşça pencereye gidip perdemi azıcık araladım. Gerçekten de oradaydı. Öylece pencerede durmuş bizim tarafa bakıyordu. Perdemi hemen kapatarak ışığımı söndürdüm. Tekrar gidip baktığımda o da orada yoktu. Hazır ışığımı kapatmışken yatağıma uzandım ve uyumaya çalıştım ancak Ekin'i düşünmekten uyuyamıyordum. Beni gerçekten seviyor muydu? Seviyorsa neden o gün öyle davrandı? Eğer gerçekten sevseydi bence beni bırakamazdı. Kafayı yemek üzereyim.

߬Y.

Başımın Tatlı BelasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin