BUYRUNUZ YENİ BÖLÜM :) 70k olmasını bekliyordum ancak siz sabırsızlanınca ben de sabırsızlanınca olmadı. Neyse artık bu bölümle birlikte 70.5k olduğu zaman yeni bölüm gelir :) Kitabımı arkadaşlarınıza tavsiye edin. Onlar da okusun ki bir an önce 70.5k olsun değil mi? :D Ayrıca bölümler ile ilgili bilgiler paylaşımlar ve orijinal çekimler ''birwattpadyazari'' adlı sayfamda mevcut. Takip etmeyi unutmayın :) Şahsi hesabıma ulaşmak isteyenler de ''zehrakodalli'' hesabından bana ulaşabilir :) İyi okumalar diliyorum.
İthaf: ben65rapunzel
Yaklaşık yarım saat yürüdükten sonra ve bir sürü kafelerin önünden geçtikten sonra en nihayetinde birinin önünde durduk.
''Evet, bizi bekleyen arkadaşlarımız buradalar.'' Saklıbahçe Kafe. Omuz silkerek Serkan'ın peşi sıra ilerledim. Pek kalabalık olan bir grup bize doğru bakınca o grubun Serkan'ın arkadaşları olduğuna kanaat getirdim. O an aklıma Ekin ile karşılaştığım ilk yer aklıma geldi. Yine böyle sahil kenarında bir kafeydi... Aman Açelya, yine başladın. Ne yapayım? Bir şey yapma. Gönülsen gönüllüğünü bil. Çok konuşuyorsun. Beni karıştırma. Asıl sen her şeye bu kadar düz mantık cevap vermeyi kes. Unuttun mu, gönül? Ben akılım. Kullanana da oldukça yararlıyım ama seni kullananlar genelde hüsrana uğruyorlar. Ah, canım sana kıyamam ben. Asıl gönlünü doğru yönlendiremeyenler sadece hüsrana uğrarlar. Doğru kullandıktan sonra benimle kimse yarışa giremez. Tamam mı? Bitti mi konuşmanız? Aklımla gönlüm yine birbirine girdi. En iyisi düşünmeyip hayatın tadını çıkarmak.
''Hoş geldiniz.'' Bizi görünce hepsi bir anda ayaklanmıştı. Yani şurada on beş kişi varsa on tanesi de kızdı. Şevval bütün kızları yiyecek gibi bakıyordu, hem de çiğ çiğ. Kızlar Serkan'a ''Yaa, ne uzun zaman oldu görmeyeli,'' diye kollarını aça aça koşarak gelince Şevval Serkan'ı arkasına alıp kızları kucakladı.
''Tanıştığıma memnun oldum. Ben Serkan'ın kız arkadaşı Şevval.'' Dedi elini uzatırken. İstemsizce gülmeye başladım. Bu kız olduğundan da kıskançtı. Gerçi ne dese haklı bu kadar güzel kızların içinde bizim dalyan gibi delikanlıyı boş bırakmak olmaz. O kargaşanın içinde şapkamı çıkararak masaya koydum. Daha masaya koyar koymaz arkamdan biri şapkamı aldı. Hava atıp ''Obaaa...'' diyerek kafasına düşürdü. Güzel bir hamleyle şapka kafasındaydı. Elini uzattı.
''Matmazel, ben Buğra.'' İstemsizce kafasındaki şapkama bakıp güldüm.
''Ben de Açelya.''
''Vay be Buğra. Şapkan güzelmiş.'' Buğra'nın arkasından bir çocuk yaklaşarak şapkamı eline aldı ve diğer elini uzattı.
''Ben de Eren.'' Şapkamı alıp yan tarafına fırlattı. Daha ne olduğunu anlamamışken şapkam gruptan diğer bir çocuğun kafasındaydı. Bize dönerek yanımıza geldi.
''Uu, bu da ne böyle? Gözlerim kamaştı.'' Dedi gözlerini kısarken. Yanaklarımdan alev çıkıyordu sanırım. ''Ben de Aras, Matmazel Açelya.'' Şu matmazel kelimesi hoşuma gitmeye başlamıştı. Tam yanımıza başka bir çocuk yaklaşıyordu ki Aras bize yaklaşan çocuğun kafasına şapkamı geçirdi.
''Bak bu da bizim grubun efendisi Özcanımız.'' Bir iki saniye bakakaldım. Malkoçoğlu gibi maşallah. Uzattığı eli boş bırakmadım. O sırada şapkamı kafasından çıkardı.
''Özcan ben. Grubun efendisi diyorlar ama çok da hava kasmaya gerek yok.'' Oldukça estetik davranışları vardı.
''Açelya ben de.'' Eliyle oturacağım sandalyeyi gösterdi. Ben de gülümseyerek gösterdiği sandalyeye oturdum. Kızlar ışıl ışıl gözlerle bana bakıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başımın Tatlı Belası
Teen FictionHayalleriniz mi yoksa aileniz mi? Açelya, yazarlık için şehirler arası otobüsle Mersin'e giderken önüne oturan beyefendiyle tartışmaya başlar. Bu sorun giderek büyür ve otobüsten atılırlar. İkisinin de...