OYLAMA YAPILMADIKÇA YENİ BÖLÜM GELMEYECEK ARKADAŞLAR. TEŞEKKÜRLER.
''Ekin, çözer misin lütfen elimi ayağımı? Bak, yaptığın büyük suç!'' dedim gözlerine dik dik bakarken. Bir de bu işe Demir'i de karıştırmıştı.
''Bana bak, bağırırsan ağzına yine bant yapıştırırım!''
''Aman, niye bağırayım? Hem sen beni niye kaçırıyorsun şimdi durduk yere ben anlamadım ki?''
''Adettendir. Kızı isteyip de vermezlerse o gece kaçırmak gerekir.''
''Bu hangi yörenin adeti acaba? Ekin, bırak beni! Başına çok kötü iş alıyorsun.''
''Bak, bak!'' dedikten sonra uzun süreli güldü. Ben de dayanamayarak bağırmaya başladım.
''İmdaaaaat! Yardım edin, kimse yok mu?'' Eliyle ağzımı kapatmaya çalışıyordu. Ben de belki bir umut evdekiler sesimi duyar diye bağırmıştım. Öyle de oldu. Suat amca ve Selvi teyze koşarak aşağı indiler.
''Ne oluyor, oğlum?'' dedi Selvi teyze sabahlığının kuşağını bağlarken. Kafasını çevirmesiyle beni görünce de; ''Oo, kız mı kaçırdın?'' diyip gülmeye başladı. Ne yani çok mu komik? Oğlun kız kaçırmış, suç işlemiş sen bir de gülüyor musun? Sen Suat amca? O da kollarını önünde birleştirmiş bize bakıp gülüyordu. Yani, demek kimseden fayda yok. Eniştem... Bu duruma çok ama çok kızacak. Kız kaçırmaktan kaç yıl yatarlar acaba?
* * *
Sabah uyandığımda kendimi sandalyede öylece uyuyakalmış olarak buldum. Ekin de başını dizime dayamış, öylece yerde uyumuş. Of, of! Niye yaptın bunu? Keşke azıcık sabretseydin de... Şimdi hiç dönüşü olmayan bir yoldayız. Yani, dönüşü var; ancak o yolun ortasında da eniştem ve teyzem duruyor. Ekin'in kıpırdadığını fark edince uyuyormuş gibi gözlerimi kapattım. İşte tam o anda evin zili çaldı. Hem de bu saatte...
Ekin kalkarak -hiç kaygısız- kapıyı açmaya gitti. ''Yat, yat, yat!'' diye bir ses duydum ancak emin değilim. Bir gürültü bir patırtı... İçeri iki polis girdi.
''Kız burada, amirim!'' Ardından teyzemi gördüm. Kollarını bir kartal misali iki yana açmış, bana doğru koşuyordu.
''Açelya,'' diyerek boynuma atladı. Keşke önce elimi ayağımı çözseniz diye düşünürken teyzem arkama geçerek ipi çözmeye başladı. ''Vay cani, vay hayvan herif, vay ırz düşmanı... Açelya, bir fenalık etmedi, değil mi kuzum?''
''Hayır, teyze!'' dedim ellerimi ovuştururken. Çok sıkmış olmasa da sürekli aynı pozisyon, sıkıntı... Kendim de eğilerek ayağıma sardığı ipi çözdüm. Ayağa kalktığımda fark ettim ki, neredeyse her yerim tutulmuş. Karşımdan gelen polis, etrafa bakındı.
''Evet, sizi de alalım. İfadenizi alacağız.''
''Ben şikayetçi değilim.'' der demez teyzem ve eniştem ban dönüp; ''Ne?'' dediler. Ne var canım bunda şaşılacak? Sevdiğim adamdan bir de şikayetçi mi olacağım?
''Yine de bizimle gelip ifade vermeniz gerekiyor.'' dedi o çok tanıdık yüz. Bu polis... Ah, evet! Ben yine kaçırıldığımda Ekin'in çağırdığı polis... Arkasından giderek Ekin'in bindiği polis arabasının arkasındaki sivil araca bindim. Ekin şimdi kendini kim bilir nasıl hissediyordur. Aslında birazcık da benim yüzümden... Eğer Ekin'in bütün gece; ''Bak, çözeyim seni. Sen git benim yerimde uyu. Ben koltukta yatarım.'' diye ısrarlarına karşın; ''Hayır, istemiyorum.'' demeseydim şimdi böyle olmayacaktı.
Karakolun önüne gelince iki araç binanın önünde durdu. Bu iki oluyor, ifade vereceğim. Ekin'i öyle kelepçeli bir şekilde görmek içimi acıttı. Gören de adam öldürmüş, ya da daha fena şeyler yapmış sanır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başımın Tatlı Belası
JugendliteraturHayalleriniz mi yoksa aileniz mi? Açelya, yazarlık için şehirler arası otobüsle Mersin'e giderken önüne oturan beyefendiyle tartışmaya başlar. Bu sorun giderek büyür ve otobüsten atılırlar. İkisinin de...