YORUMLARINIZI VE VOTELERİNİZİ BEKLİYORUM... İYİ OKUMALAR...
Lanet olmasın! Tamam, sakin olmaya çalıştım. İçimden ona kadar hatta altmış yetmişe kadar bile saydım ama nafile. Yanımdakinin kendi koltuğuyla beraber benim koltuğumun da yarısını istila etmiş, aynı zamanda bir gergedanı temsil eden horlaması ile resmen işkence çekiyordum. Şu... şu önümdeki bay ukalaya ne demeli?! Koltuğunu kucağıma kadar yatırmış resmen. Ne ilham kaldı ne bir şey. Sayelerinde kitabımı da yazmaya devam edemiyorum. Arkamda ağlayan bir bebek... Yan tarafta telefonda sevgilisiyle kavga eden bir kız... Yanımda horuldayan şişko bir teyze... Önümde koltuğunu kucağıma yatırmış bir uyuz... Uyusam aslında? Yok... Uyuyamıyorum ki... Zar zor cebimden çıkardığım telefonuma baktım. Saat daha gecenin üçüydü. Nasıl dayanacaktım daha bu işkenceye? Babamın yüzünden Mersin'e teyzemin yanına taşınmak da ne demek? Neymiş efendim; ''İyi bir yazar olabilmem için farklı bir ortam gerekiyormuş.'' muş. ''İstanbul bana iyi gelmemiş.'' miş. ''Zaten ben Mersin'de doğup büyümüşüm neden kendi işleri yüzünden İstanbul'da sersefil olacakmışım.'' mış. ''Editörüm de aynen böyle düşünüyormuş'' muş. Miş miş miş de mış mış mış! İstanbul'da bir düzenim vardı. Yaşam şartları zor olsa da sonuçta orada bir düzenim vardı ve lisemin bitmesine sadece bir sene kalmıştı. Ayrıca neden otobüs rezilliği çekiyorum? Hayır, bir dakika! Önümdeki o uyuz şey koltuğunu daha da mı yatırdı, yoksa ben halüsinasyon mu görüyorum? Tamam, Açelya, öncelikle sakin ol ve önündeki beyefendiye koltuğunu bu kadar yatırdığı için rahatsız olduğunu söyle. Ne de olsa koltuğunu kaldıracaktır, öyle değil mi ?
''Bakar mısınız?'' dedim olabildiğince nazik ve ince bir ses tonuyla. Kulağında kulaklık olduğunu fark ettim. Duymadığını anladığım için hafifçe omzuna dokundum ve;
''Bakar mısınız?'' dedim tekrardan. Yatırdığı kafasını hafifçe bana doğru çevirdi.
''Koltuğunuzu kaldırır mısınız? Rahatsız oluyorum.'' dedim. Yüzünü çevirmişti. Tam kulaklığını da geri takıyordu ki sinirlenerek;
''Rahatsız oluyorum. Şu koltuğu kaldırır mısın?'' dedim. Bu sefer ikinci tekil şahıs olarak konuşmuştum onunla. Yüz ifadesini göremedim ama eminim şaşkındır. Yani herhalde... Arkasını dönüp yüzüme baktı. Hiç de şaşkın bir ifadesi yoktu. Kafasını tekrar önüne çevirerek koltuğunu kaldırdı. Ne kadar da uyuz! Ses dahi çıkarmadı. Oh be, dünya varmış! Sanki üstümden bir yük kalktı.
''Teşekkürler.'' dedim ama normal olarak cevap gelmedi. O sırada dinlenme tesisine girdik. Muavin;
''Yirmi dakikalık mola!'' diye seslenince yanımdaki teyze sıçrayarak uyandı.
''Hıh, geldik mi ?'' dedi. Sol yanağının üzerinde tişörtünün izi çıkmıştı.
''Geldik teyze geldik. Niğde'deyiz.'' dedim.
''Ay anam ben ineceğim şimdi.'' dediği sırada ne kadar sevindim anlatamam. Saatime baktım. Daha beş dakika geçmişti. Dışarı çıkıp biraz hava alayım dedim. Telefonumun şarjı da %53 kalmıştı. Köşedeki, parayla şarj edilen aletin yanına gittim. Cüzdanımdan bir lira çıkararak alete attım. Telefonum hemen şarj olmaya başladı. Biraz telefonla uğraşayım dedim fakat daha sonra bunun iyi bir fikir olmayacağını düşünerek yerine bıraktım. Kim bilir şimdi kaç mesaj kaç arama kaç takip isteği kaç... Kafamı çevirince otobüse yaslanmış telefonla uğraşırken gördüm o uyuz çocuğu. Sonra kafasını hafif çevirip yandan yandan bana baktı. Onu izlediğimi fark etti zannedersem. Niye? Çünkü o da bana bakıyordu. Hemen kafamı çevirerek şarjıma odaklandım. Göz ucuyla baktığımda otobüse geri binerken gördüm. Yirmi dakikanın sonunda şarjım %69 olmuştu. Mersin'e kadar beni idare eder herhalde. Otobüse binerek tekrar yerime oturdum. Oh be, dünya varmış! Koltuğumun %75'i boşalmıştı. Şimdi rahat rahat oturup kitabımı yazabilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başımın Tatlı Belası
Teen FictionHayalleriniz mi yoksa aileniz mi? Açelya, yazarlık için şehirler arası otobüsle Mersin'e giderken önüne oturan beyefendiyle tartışmaya başlar. Bu sorun giderek büyür ve otobüsten atılırlar. İkisinin de...